Gazeteci Metin Türkyılmaz'ı, aramızdan ayrılışının üçüncü yılında özlemle anıyoruz.

Metin’i sessizliğimizle andık

Metin Türkyılmaz'ı andık. Toplandık yine başucunda. Baktık birbirimize sessizce. Issız değildik, çok şey söyledik.

9 Nisan 2021, üç yıl olmuş... Kısa bir zaman dilimi gibi görünse de, o sessizliği duyumsayanlar için çok uzun bir süre. Hızlanacak zaman, akıp giden zamanda yine toplanacağız. Bir grup seveni olarak. Sessizce ve anlayacağız birbirimizi. 

Yazmak bir tutkuydu Metin Türkyılmaz için. İyi bir gazeteciydi. Sözcüklerle yaşardı, sessizce anlatırdı bazı şeyleri. 27 Mart 2017 tarihli “Sessizlik” başlığını koyduğu yazısı çok daha fazlasını anlatıyor şimdi:

“Kimi zaman huzur, bazen yalnızlık, duruma göre ürperti... Sessizlik çoğu zaman huzur verir. Huzur ve sessizlik yan yanadır. Sessizlik, ıssızlık değildir. Issızlık çoğu zaman ürpertir. Huzur da vermez. Tam tersine insanı huzursuz eder. Uzayda tek başına kaldığınızı düşünün. Filmlerde seyretmişsinizdir. Uzay gemisinden dışarı çıkan bir astronotun, o sonsuz ıssızlıktaki hali ürperticidir. İnsan herhalde hiç bu kadar kendisini yalnız hissetmez.

Uzayı korkutucu bulurum. O ortamda kalmayı hiç istemem. Ben katıksız bir dünyalıyım. Ayaklarım yere basmalı. Uçak korkum yoktur ama ıssız okyanusun ortasında yalnız kalmak bana göre değil. Derinlikten ürperirim. Nereden bakarsanız bakın uzay, o sonsuz boşluk korkutur beni.

İran’ın dünyaya armağanı, rubailerin büyük üstadı Ömer Hayyam’ın dediği gibi;

‘’Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş! 

Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!

Şu durmadan kurulup dağılan evrende

Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!’’

Üçüncü satır dörtlüğün en vurucu yeri... Dokuz yüzyıl önce söylenmiş olsa da felsefenin de yaşamın da hem zirvesini hem de hiçliğini gösteriyor. “Şu durmadan kurulup dağılan evrende”. Madem dağılacak, niye uğraşıyoruz ki ölümsüz olmak için.

İnsanın en büyük trajedisi öleceğini bilmesidir. Bütün emeli, öleceğini bildiği için, yaptıklarıyla ölümsüzleşmek. Yok olmamak, kalıcı olmak. Şunu düşünmez; evren bile kalıcı değilse, sonsuz evrende denizdeki kum tanesi kadar bile olamayan dünyan bile kalıcı değilse, sen kimsin ki? “Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!”.

Sessizlik farklıdır. Kendinizle baş başa kalmanızı sağlar. Huzurlu bir ortam deriz. Ortamın huzur verici olduğunu anlatmak isteriz. Genelde ormanlar içinde bir göl, kenarında ahşap bir ev, gölde bir kayık... Dingin bir ortam... Sakin, sessiz... Huzur için her şey var. Peki insan, içsel olarak huzurlu değilse. Hepsi boş. Bu güzel ortam bile insanı daraltır.

Ses kötü müdür? Güzel bir müzik insana huzur vermez mi? Bazen çok yüksek bir ses ortamı, klasik müzik konseri veya rock konseri... Gürültü müdür? Genelde gürültüyü, istenmeyen sesler için kullanırız. Konserlerdeki yüksek seslere gürültü demeyiz.

Sessizlik her zaman da tercih edilmez. Hiç konuşmayan, sizi sadece dinleyen, ağzından kerpetenle laf aldığınız bir arkadaş veya tanıdık, insanı sıkmaz mı? En azından ortamı sıkıcı kıldığı kesindir.

Bazen haksızlıklara karşı sessiz kalınır. Bunu çoğumuz onaylamayız. İster korkak, ister cesur olsun bütün insanlar, haksızlıklara karşı sesini yükseltenleri severler. O cesareti gösterdikleri için hayranlık duyarlar. Bu her şeye itiraz etmek demek değildir. Yerinde karşı çıkmak farklıdır.

Issızı değil, sessizi isteyerek; gerektiğinde sessiz kalarak değil, sesini çıkararak; yalnız değil, haklı olduğunda yalnız kalmayı göze alarak yaşamak. İşte huzur budur.” (27 Mart 2017, Metin Türkyılmaz)