Alman parlamentosundan güvenoyu alan Sosyal Demokrat Olaf Scholz, ülkenin savaş sonrası 9. başbakanı olarak seçti. (Foto: Depo Photos)

Alman parlamentosundan güvenoyu alan Sosyal Demokrat Olaf Scholz, ülkenin savaş sonrası 9. başbakanı olarak seçti.

Scholz, Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlar'dan oluşan bir koalisyonun başında göreve başladı ve Angela Merkel'in 16 yıllık muhafazakar liderliğinin ardından yeni bir siyasi dönemin müjdesini verdi.

Federal Meclis'teki toplam 395 üye, önceki hükümette maliye bakanı olarak görev yapan Hamburg'un eski belediye başkanı 63 yaşındaki Scholz'a oy verdi. Scholz'un seçilebilmesi için en az 369 oya ihtiyacı vardı.

Alman anayasasına göre, Scholz, Frank-Walter Steinmeier tarafından resmen şansölye olarak görevlendirildi. Öğle saatlerinde Federal Meclis'te yemin etmesi bekleniyor.

Üçlü koalisyon

Olaf Scholz'ın şansölyesi olarak seçildi ve Angela Merkel’in 16 yıllık iktidarı sona erdi.

Sosyalist SPD partisi lider 63 yaşındaki Scholz, Eylül sonunda Sosyal Demokratları seçim zaferine yönlendirdi ve Yeşiller ile iş dünyası yanlısı FDP partisiyle üç partili bir koalisyona liderlik edecek.

Koalisyon anlaşmaları, ülke çapında yatırımları artırma niyeti nedeniyle önceki planlardan farklıydı. Bununla birlikte, Almanya yüksek Covid-19 enfeksiyonları ve biraz durmuş bir aşı programı ile boğuşurken yeni hükümetin dümeni alması nedeniyle pandeminin ilk öncelikleri olması bekleniyor.

Merkel’in vedası

İlk kez 2005 yılında şansölye seçilen Merkel, lider olarak Federal Meclis’teki son anı olan bugün Alman Parlamentosu’nda ayakta alkışlandı.

Merkezi Hamburg'da bulunan çok uluslu bir tam hizmet yatırım bankası olan Berenberg’in baş ekonomisti Holger Schmieding, ''Uzun bir barış ve refah dönemine başkanlık etti, Almanya’yı bir dizi kargaşa ve kriz boyunca sakin ve kendinden emin bir şekilde yönlendirdi'' dedi.

Yurt içinde, Merkel’in görev süresi, yaşam standartlarındaki artış, daha yüksek istihdam oranları ve hükümet tamponlarının oluşturulmasına izin veren muhafazakar bir mali duruşla hatırlanacak.

Merkel, uluslararası düzeyde, 2015′te Avrupa’daki göç krizinin başlangıcında her zaman açık kapı politikasıyla tanınacak. Bu hareket, yalnızca krizle nasıl başa çıkılacağına ilişkin daha geniş Avrupa tartışmalarını şekillendirmekle kalmadı, aynı zamanda çeşitli alanlarda göçmenlik karşıtı söylemleri de etkiledi.