Prof. Dr. Yeldan, AB'nin, 2023’ten itibaren iklim Sözleşmesi'ne uymayan ülkelerden karbon vergisi alacağını ve Türkiye’nin 800 milyon-1.8 milyar Avro arasında kaybının olacağını söyledi. 

Kadir Has Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması onaylamaması nedeniyle Avrupa’nın ticari yaptırım tehditi altında olmasına rağmen, ''güçlü kömür ve madencilik lobileri, verilmiş sözler ve rant nedeniyle Türkiye’nin anlaşmayı onaylamayı geciktirdiğini'' söyledi. 

Yeldan, Türkiye’nin birbirinin aynısı projeler hazırlatarak, ''düşük karbonlu ekonomiye geçiş'' gibi adlar altında, ''Türkiye üzerine düşeni yapıyor'' gibi görünerek, bunları daha sonra tozlu raflarda tutup, ''Paris Anlaşması’nı nasıl atlatabileceği'' hesabıyla hareket ettiğini ifade etti. 

AjansBizim’e Paris İklim Anlaşması ve Türkiye’nin iklim değişikliğine hazırlanmasıyla ilgili değerlendirmede bulunan Prof Yeldan, şöyle konuştu: 

“Türkiye’nin böyle fırsatı kaçırması çok ciddi bir fırsat kaybı anlamına geliyor bizim için. Ama her ülkede olduğu gibi kömür lobisi, madencilik lobisi çok güçlü. Verilmiş sözler var. Yapılan hesaplar var, rantlar var. Kayırılan şirketler var. Bu mücadelede daha uzun soluklu bir planlama yapılmasını, kamu yararına öne çıkartan bir planlama yapılmasını ne yazık ki bu politik hesaplar önlüyor. Örneğin, Zonguldak bölgesinde doğalgaz bulundu deniliyor. Ne yazık ki bunlar uzun süreli getirisi olan yatırımlar değil. Hala 1950-60’ların teknolojisi devam etmeye çalışıyoruz. Halbuki dünya çok değişiyor. Artık teknolojiler, üretim alışkanlıklar değişiyor.”  

Proje çöplüğü

TBMM Küresel İklim Araştırma Komisyonu’na da Paris İklim Anlaşması ve Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ilgili sunum yapan Prof. Yeldan, ODTÜ, İTÜ, Kadir Has Üniversitesi’den öğretim üyeleriyle TÜBİTAK’a hazırladıkları, üç seneyi kapsayacak projenin desteklenmesine karar verildiğini dile getirdi.

Yeldan, ancak bu alanda bir “proje çöplüğü” oluştuğunu belirterek, “Peş peşe çok proje ortaya çıktı. Çoğu Çevre Bakanlığı üzerinde. Ama bunlar ne yazık ki proje profesyonelliğine dönüştü. Bunlar çoğunlukla merkezi Avrupa ya da Amerika’da olan kuruluşlar. 'Azerbaycan’da şunu yaptık, şurada bunu yaptık' deyip bunları milyonlarca doları bulan sunumların yapıldığı ama ne yazık ki bir türlü politika dönüşmeyen çabalar. Bir vatandaş olarak inanın bunlar çok rahatsız ediyor. Türkiye bir proje çöplüğüne dönüyor artık. Artık karar alınıp uygulanması lazım” dedi. 

“Nasıl atlatırız gibi bir yol izleniyor”

Prof. Alp Erinç Yeldan, Türkiye’nin düşük karbonlu büyüme stratejisi, temiz enerjiye geçiş, hatta bunu bir bölgesel eşitlikçi sürdürülebilir kalkınma stratejisi olarak kullanabileceğini anlattı. 

Yeldan, Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı’dan başka seçeneği olmadığını belirterek şunları söyledi:

“Türkiye’nin gerek Paris Anlaşması’nın Meclis’te onaylanmasını geciktirmesi, gerek iklim değişikliği meselesinde dünyada aktif bir ülke olmak yerine yalnızlığa çekilmesi, iklim diplomasisinde itibarsızlaştırılması çok tehlikeler içeriyor. Paris Anlaşması’nı Meclis’ten geçirmeyen beş ülkeden biriyiz. Eritre, Yemen, İran ve Irak dışında bu anlaşmayı onaylamayan tek ülkeyiz. Bizimle aynı kümede olamayacak ülkeler. Dünya bu dönüşüm için hem kurumsal hem teknolojik olarak hazırlanırken, Türkiye olarak biz artık demode olan Paris Anlaşması’nın dışında kalıyoruz. Çok kısa vadeli politikalarla, Paris iklim anlaşmasını nasıl atlatırız gibi bir yol izleniyor. Ne yazık ki, birbirinin aynısı projelerle, ‘düşük karbonlu ekonomiye geçiş’ gibi adlar altında Türkiye üzerine düşene yapıyor gibi görünsün, bir şey yapıyor gibi yapalım, yabancı uzmanlar gelsin bize sunumlarını yapsınlar, daha sonra tozlu raflarda tutalım, medyada biraz paylaşılsın diye bir durum. Ne yazık ki durum böyle. Projecicilik anlayışı bir profesyonelliğe dönüştü. Kısa dönemli rant hırsı her şeyin önüne geçiyor.”

AB’nin yaptırımları

Prof Yeldan, Avrupa Birliği Komisyonu’nun geçen Temmuz başında Avrupa Yeşil Mutabakatı için net bir yol haritası çizdiğini söyledi.  

Yeldan, 2026’da tam olarak “sınırda karbon uyarlaması” adı verilen vergiyi uygulayacaklarını anımsatarak,  “AB Komisyonu, siz kendi ülkenizde karbon emisyonuna bir fiyat koyup vergi almıyorsanız, ihraç ettiğiniz mallardan biz vergi alacağız diyor. 2023’den itibaren başlayacak. 2026’dan sonra da AB ile ticaret yapan bütün ülkelere içerdikleri karbon miktarını ölçerek onu göre vergi alacak. O vergiyi ödemeden malı içeriye almayacak'' dedi.

Gümrük Birliği yaptırımları engeller mi?

Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, gerek Dışışleri Bakanlığı gereksi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın, Gümrük Birliği Anlaşması’nın bu verginin alınmasına engel olacağını varsaydığını belirterek, “Bu karşılıklı bir diplomasi mücadelesine dönüştürülecek. Ama AB kendi içindeki karbon fiyatını tüm dünyaya uygulamaya kararlı. Bunda da haklı gerekçeleri var.  Biz 30 milyon Avro yatırım yapıyoruz. Bunun neticesinde kendi sanayimizin yurtdışına kaçmasına da, ülkemize gelmesine karşıyız diyecekler” şeklinde konuştu. 

Prof Yeldan, yaptıkları hesaplara göre, bu yaptırımlar uygulansaydı 2020 itibariyle, Türkiye’nin milli gelirinin yüzde biri kadar her yıl karbonun fiyatına bağlı olarak AB’ye ihracat vergisi ödemek tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Yeldan, “Bu, yaklaşık 800 milyon Avro ile 1.8 milyar Avro arasında bir fiyata geliyor. Bu parayı niye verelim? Ayrıca bu adımları biz kendi sanayimizi dönüştürmek için kullanabiliriz. Böyle bir dönüşümün aktif, öncü ülkesi olabiliriz. Macaristan, Güney Afrika, Güney Kore bu yönde ülkeleri için tanıtım programı yapıyorlar yani kendi ülkelerinin tanıtımı bir olanak kullanıyorlar.” dedi. 

Prof. Yeldan, iklim değişikliği ile mücadeleye karşı çıkılmasının nedenlerini şöyle anlattı:

“Bir bütün olarak baktığımızda iklim değişikliği ile mücadelenin işsizlik yaratacağı, ekonomide gerileme yaratacağı ve Türkiye’nin sanayileşmekten vazgeçeceği gibi bir algı oluşturuluyor. Bu doğru değil. Gerek Türkiye’de gerek Türkiye benzeri diğer ülkelerde yapılan çalışmalar, fosil yakıtlara dayalı enerji ve tüketim kalıbından yenilenebilir enerjiye, başta güneş, rüzgar enerjisine yönelmenin, istihdam artırıcı ve her şeyden önce yerli kaynaklara dayandıracağı için de döviz tasarrufu sağlayacağını ve ülke içinde de bölgesel eşitliği sağlayıcı bir tasarım olarak kullanılacağını öngörüyoruz.”