Hasan Tahsin'in, kız kardeşine gönderdiği notta “Ben gelmezsem...” diye yazması, onun Yunanlara ateş etmekte kararlı olduğunu gösteriyordu.

İşgale sıkılan kurşun

Yunanlar, 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgale başladıklarında ''ilk kurşun''u atan gazeteci Hasan Tahsin, bir gün önce, Moralızade Halit Bey'den borç almıştı. Hasan Tahsin'in, 15 Mayıs sabahı kız kardeşine gönderdiği notta “Ben gelmezsem...” diye yazması, Onun Yunanlara ateş etmekte kararlı olduğunu gösteriyordu

İzmir’de, 15 Mayıs 1919 günü bambaşka bir sabah yaşanıyordu.  Bir bando durmadan Yunan marşları çalıyordu; başta Kramer Oteli olmak üzere bütün binalar Rumlarla doluydu. İzmir Limanı'na sabah giren nakliye gemilerinden inen ilk Yunan askerleri, Punta (Alsancak) ve Pasaport karakollarını işgal etmişlerdi. Yarbay Stavriani kumandasındaki Efzon alayı, bir süre Rumlarla beraber Konak Meydanı'na kadar yürüyordu. 

O sırada İzmir'in ünlü saat kulesi saat 11.00'i vuruyordu. Türklerin yoğun olmalarından ötürü Rumlar, Efzonlardan ayrılıyorlar; ancak başlarında yerli Rumlardan teğmen Yani'nin bulunduğu milisler, Efzonların önünde yürümeyi sürdürüyorlardı. O gürültü, kargaşa arasında silahla ateş edildiği duyuldu; teğmen Yani, taşıdığı bayrakla atından yuvarlanıyordu. Tabancanın tetiğine öfkeyle asılan, tıklım tıklım dolu Kemeraltı'nın girişinin bir yanındaki Askerî Kıraathane’nin önünde bekleyen Hasan Tahsin’di. Başlarında Hasan Tahsin olan birkaç Türk, Rumların arasından ileri atılıp silahlarını ateşledikten sonra, kıyıya doğru koşmaya başlıyorlardı. 

Şaşkınlığı atlatan Efzonlar, Yarbay Stavrini'nin “yere yat” komutundan sonra, Valilik önündeki parkta mevzilenen Yunanlar, makineli tüfekle ateş açıyorlardı. Makineli tüfek ateşiyle şehit düşen Hasan Tahsin'in naaşı, Askerî Kıraathane'nin 150 metre kadar uzakta bulunacaktı.  (Gazeteci Ömer Sami Coşar, o anda ölen Efzonların adlarını Jorj Papakostas ile Basile Delaris olarak veriyor. Olayın içinde bulunan eski İzmirliler ise meyhanecinin oğlu teğmen Yani adında birleşiyor.)

Süleyman Fethi Bey’in şahadeti

Yunanların makineli tüfek ateşi durmaz, namlular Sarıkışla'ya yönelir. Kemeraltı girişindeki Türkler kaçışmaya başlar. Ziraat Bankası girişindeki merdivenlere sığınan elliye yakın Türk kurşuna dizilir. Saldırılar devam eder. Ali Nadir Paşa, bütün askerini kışlaya toplamış beklemektedir. Yunan askeri kışlayı ateşe tutar. Kışladan beyaz bayraklar çıkarıldığı halde uzun zaman ateşi sürdürürler. Başta Ali Nadir Paşa, askeri elleri havada Kordonboyu’ndan yürüterek bir geminin ambarına atarlar. 

Yolda Türk subaylara “Zito Venizelos” (Yaşasın Venizelos) diye bağırtıyorlardı. Yerli Rumlar da intikam amacıyla “Zito (yaşa) Venizelos” diye bağırtmak istedikleri Miralay Süleyman Fethi Bey'i süngülerle ağır yaralarlar. Süleyman Fethi Bey de birkaç gün sonra Millet Hastanesi'nde can verir. Yunan askeri, disiplini bir yana bırakarak, Müslüman mahallelerine dalar ve iki gün süreyle her çeşit rezaleti yapar. O gün 2 bin kadar Türk’ün öldürüldüğü öne sürülmektedir.

İşgale karşı Reddi İlhak

İzmir'in işgali, 14 Mayıs Çarşamba günü saat 09.00'da, İzmir Limanı'nda bulunan İtilaf Devletleri donanması kumandanı Amiral Caltrop tarafından, İzmir Valisi İzzet Bey ile 17. Kolordu Kumandanı Ali Nadir Paşa'ya bildirilir. İşgal haberini alan yurtseverler de gece Maşatlık denilen eski Yahudi mezarlığında toplanarak “Reddi İlhak” ilkesini kabul ederler.

“Ey Bedbaht Türk” diye başlayan “Reddi İlhak Beyannamesi”, Mustafa Necati (genç yaşta ölen Millî Eğitim Bakanı), Moralızade Halit ve Ragıp Nurettin beyler tarafından hazırlanmıştı. İzmir Müdafaai Hukuku Osmaniye Cemiyeti'nin kurucusu Moralızade Halit ile kardeşleri Nail ve Rıfat'ın Kordonboyu'daki yazıhaneleri, işgal güçlerine karşı verilen mücadelenin odağı gibidir.

Hasan Tahsin silahlıydı

Halit Bey'in yazıhanesini 14 Mayıs öğleyin ziyaret edenlerden biri de Gazeteci Hasan Tahsin'di. Nurdoğan Taçalan'ın, Milliyet Yayınlarından çıkan (1970) ödüllü “Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlarken” adlı yapıtında, Halit Bey'den aktardığına göre, kendisinden borç isteyen Hasan Tahsin'e istediği parayı veren Halit Bey, durumundan şüphelendiği Hasan Tahsin'e, “Nedir bu halin, insanı korkutuyorsun” diye sorduktan sonra Hasan Tahsin'in üzerini arar. Genç gazetecide toplu bir tabanca bulan Moralızade Halit Bey, “ilk kurşunu atmamak” konusunda aldıkları kararı, Hasan Tahsin'e anımsatır. Ancak Hasan Tahsin, gece Maşatlık'taki mitinge katıldıktan sonra evde kız kardeşi Melek'e (Gökmen), “Mitingde aradığını bulamadığını” anlatır. Sabah Hukuku Beşer Matbaasına gittikten sonra, bir çırakla kız kardeşine, “Evden katiyyen çıkma. Ben gelinceye kadar bekle. Ben gelemezsem Mr. Van Der Zee (Henrick, İsveç fahri konsolosu, deniz nakliyat şirketi sahibi) gelip seni alacak” yazılı bir kart gönderir.

Nurdoğan Taçalan, kitabında, alınan borç para ve kartta yazılı bu notun, Hasan Tahsin'in, “ilk kurşun”u atmakta kararlı olduğunu ve öldürüleceğini bildiğini yazıyor. Taçalan, Hasan Tahsin'in, borç parayı büyük ihtimalle kız kardeşi için istediğini; ancak bu parayı  tabancasına el konulması üzerine yeni bir tabanca almakta kullandığını; çünkü paranın Melek Hanım’a verilmediğini kaydediyor.

Teşkilatı Mahsusa’dan Osman Nevres

Asıl adı “Osman Nevres” olan Hasan Tahsin, 1888'de Selanik'te doğar. Paris'te Sorbonne Üniversitesi'nde okur. İzmir'de Hukuku Beşer adlı bir gazete çıkaran Hasan Tahsin'in ayrıca, “Hatıra” adlı nakliyat, ithalat ve ihracat şirketi vardır. Hasan Tahsin eski Teşkilatı Mahsusacı bir silahşordur. Balkan devletlerinin, Osmanlı’ya karşı ittifak kurmaları için faaliyetlerde bulunan İngiliz Buxton kardeşleri Romanya'da vurup yaralamıştı. Hasan Tahsin kendini feda ederek, herhalde silahlı mücadeleden başka yol olmadığını anlatmak istiyordu.

Neden İzmir, neden Yunan?

İzmir’in işgali, 20. yüzyıl Türk tarihinin en önemli olaylarından biridir. I. Dünya Savaşı başladığında hedef kentler arasında olan İzmir hakkında, Yunanistan ile İtalya’nın savaş sonrası için beklentileri bulunuyordu. İtilaf Devletleri safında savaşa giren Yunanistan, savaş sonunda İzmir ve çevresinden hak iddia etmeye başlar. İtalya’ya da savaşa girerken İngiltere ve Fransa ile imzaladığı gizli antlaşmalarda, İzmir’in savaş sonunda İtalya’ya verileceği vaadinde bulunulur. Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra İtalya ile Yunanistan arasında İzmir’e sahip olma konusunda; kent özelinde ve 18 Ocak 1919’da başlayan Paris Barış Konferansı’nda büyük bir mücadele yaşanır. İngiltere’nin İtalya’ya karşı Yunanistan’ı tercih etmesi, Doğu Akdeniz’de güçlü İtalya yerine Yunanistan’ı görmek istemesinden kaynaklanmaktadır.