KONULAR
100 yıl önce İzmir yolunda (4)
Mustafa Kemal Atatürk, 100 yıl önce, İzmit'te düzenlediği ve 16 Ocak 1923 gecesi başlayıp 17 Ocak sabahı saat 03.00'e kadar 5,5 saat süren ilk basın toplantısına katılan 9 gazeteciye, devrimlerinin ipuçlarını açıkladı.
Mustafa Kemal Paşa'nın bu ilk basın toplantısı, Kurtuluş Savaşı'nın ardından, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan” olarak çıktığı, 14 Ocak-20 Şubat 1923 tarihlerini kapsayan Batı Anadolu gezisi sırasında gerçekleşir. 15 Ocak 1923’te Eskişehir’de incelemelerde bulunan, halkla ve şehrin önde gelenleriyle toplantılar düzenleyen Mustafa Kemal Paşa, 16 Ocak’ta İzmit’tedir. Burası, gazetecilerin İstanbul’dan gelebilecekleri uygun bir yerdir ve Mustafa Kemal Paşa, Batı Anadolu’da geziye çıkışının nedenlerini açıklayacak, kafalarda beliren, “Bundan sonra ne olacak?” sorularını aydınlatmaya çalışacaktır.
Padişah Abdülaziz zamanında 1874 yılında inşa edilen, şimdi müze olan İzmit Kasrı'nda düzenlenen toplantıya, İstanbul'dan İkdam gazetesi Başyazarı Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Akşam Başyazarı Falih Rıfkı (Atay), Vakit Başyazarı Ahmet Emin (Yalman), İleri gazetesi Başyazarı Suphi Nuri (İleri) ve gazetenin İzmit muhabiri Kılıçzade Hakkı Bey (Hakkı Kılıçoğlu), Tevhidi Efkâr’ın Başyazarı Velit Ebuziyya, Tanin Başyazarı Ahmet Müştak (Mayakon) çağrılır. Toplantıda, Halide Edip (Adıvar) ve Adnan (Adıvar), Kızılay Başkanı Hamit Bey ile Meclis'in 4 stenografı da bulunur.
Mustafa Kemal, saat 21.30'da, tam zamanında geldiği toplantıda, “o gün için açıklanması uygun olmayan bazı gizli bilgi verdi. Toplantının gizli yapıldığı izlenimi verilmemesi için de hazırlanan bir metin” gazetecilere dağıtılır. Bu metin, 20 Ocak 1923 tarihli Vakit gazetesinde, “İstanbul Gazetecileri Temsilcilerine” başlığı ile yayınlanır. Toplantının tutanakları, 1929 yılında Siirt Milletvekili Mahmut (Soydan) tarafından hazırlanan yazı dizisinde, Milliyet gazetesinde yer alır.
İşte o basın toplantısının tam metni:
PAŞA HAZRETLERİ İZMİT’TE
“Paşa Hazretleri İzmit’te İstanbul matbuatı erkânına pek mühim beyanatta bulunmuşlardır.”
İstanbul‘un kıymetli erkânı matbuatı ile böyle bir temasa mazhar olduğumdan dolayı sureti mahsusada memnun bulunuyorum. Memnuniyetimin en mühim sebebi, bence de tabii olarak şayanı arzudur ki, benim ve bilcümle rüfekayı mesaimin (çalışma arkadaşlarımın) vaziyeti dâhiliye ve hariciyeyi nasıl olması lâzım geleceği tasavvurunda bulunduğumuzu bütün millet ve cihan bir an evvel bilsin. Bunu teminde bilcümle matbuatın olduğu gibi, çok mühim olan İstanbul matbuatının ifa edeceği hizmetin derecesi suhuletle (kolaylıkla) takdir olunabilir. Vuku bulan mülakatlarda mezkûr üç esaslı zemin üzerinde çok teferruatlı ve hatta münakaşalı müdavelei efkâr edildi. Ye benim arzu ettiğiniz her nokta ve bütün teferruat üzerindeki beyanatımı dinlediniz, bu suretle muttali olduğunuz hususatın birkaç kelime ile hulâsasını yapmak lâzım gelirse denebilir ki:
1. Millet üç buçuk seneden beridir iktiham ettiği (göğüs gerdiği) müşkülât ve fedakârlığın mütebâriz ve müspet netayicini görmekle, takip olunan hattı hareketin mutlaka hedefi saadete vusulünden emindir. Bugünkü muvaffakiyatı behemehâl tespit ve teyit ettirmek için, lüzum gösterilirse, şimdiye kadar olduğundan daha vâsi (geniş) bir azim ve itminanla fedakârlığını ve gayretini idameye müheyyadır. (Devam ettirmeye hazırdır). Milletin mutlaka sulh veya mutlaka harp arzusu gibi, başlı başına bir ifadei katîyesi yoktur. Millet ananesinin bariz bir şiarının ifadesini kullanmaktadır. ‘Hayırlı olanı isteriz!’ hayırlı olan, bizi şimdiye kadar hayır ve selâmete isal edenlerin hükmedecekleri tarzdır. Milletin bu ifade ile kastettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümetidir. Bunların düşündüğü behemehâl sulhu istihsal etmektir.
Sulh için açık kalpli olmak
Buna milletin ve memleketin ihtiyacı olduğu kadar bütün cihanı medeniyetin katî ihtiyacı vardır. Bir kere hali harbi idame etmekle evvelâ arzuyu milliyi yerine getirememek, saniyen cihanı medeniyetin huzur ve sükûnuna mâni olmak gibi mesuliyetlerin faili olmak doğru olmadığı kanaati samimiyesindedir. Şimdiye kadar olduğu gibi, bilhassa bugün bütün gayreti samimî olarak istihsali sulh için her türlü tedabire tevessül etmektir. Ve bütün kalbini bilaistisna cihana açık olarak göstermeyi temine çalışmaktır, İtilâf Devletlerinin bu hakikati anlamamalarına ihtimal vermemektedir. Eğer devletlerin ve milletlerin konferanstaki mümessilleri bu ihtimalin, hilâfına harekete devamda ısrar gösterirler ve cihanı insaniyet ve medeniyetin tehalükle intizar eylediği sulhun akdini akim bırakırlar ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmeti bundan çok müteessir olacaktır. Bu insanî teessürü kendisini elbette zaaf ve tereddüdü kalbe duçar edemez. Üç buçuk seneden beri istihsali uğrunda ihtiyar olunmadık fedakârlık kalmayan hukuku asliyei milliyesini behemehâl istihsal ve teminden ibaret olan vazifesini, yine bütün milletin kabiliyetine, kudretine, azmine ve kendisine olan emniyet ve itimadına istinaden şimdiye kadar olduğundan daha büyük bir faaliyetle ifaya devam edecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin muzaffer orduları yeni zaferler istihsali aşkından müstağni değildirler. Fakat bu zafer aşkı milletin selâmet ve saadetini temin aşkından münbaistir. İkincisinin husulü, birinciyi hâsıl telâkki ettirebilir.
Huzur ve asayiş temin edilmiştir
2. Hükûmet hali harp ve hali intizamı devamına rağmen milleti, şimdiden yeni usulümüzde idarenin mütekeffil olduğu menafii hakikiyeden müstefit edebilmek için lüzumu veçhile çalışmakta, her gün yeni bir teşebbüs almakta veya yeni bir teşebbüsün esaslarını düşünmektedir. Memleketin en ücra köşelerinde bile huzur ve asayişi halk o derece temin edilmiştir ki, bunu zamanı sabıkın en sakin bir devresindeki hâl ile mukayese etmek nabemehal olur. Herkes emniyetle ve bilhassa çok büyük ümitlerle tarlalarında veya sanatları başında faaliyete geçmiş bulunuyor. Ve sây ve amellerinin kendilerinden gasbedilmiyecek semerelerinin iktitafından emindirler. İktisat, maarif işleri, muaveneti içtimaiye himmetleri şimdiden kabili temas yeni neticeler vermiştir. Ziraat mektepleri mevcut olanlardan maada Bursa‘da, Balıkesir‘de, İzmir‘de, Adana‘da, Erzincan‘da beş mektebe malik olmakla tezyid edilmiştir. Harbin ve inkılâbatın atalete koyduğu ziraat bankaları yeniden hali faaliyete vazedilmiş ve birçok şubeler ihdas ederek halkın muavenetine şitap etmeye başlamıştır. Birçok mülteci ve muhacirler refah ile münasip yerlere sevk ve iskân edilmiştir. Bunun daha iyi temini için hususi muavenet bankaları tesis edilmek üzeredir. Köylülere mühim miktarda iki buçuk milyon liralık alât ve edevatı ziraiye tevzi edilmiş ve bu husustaki tevziata devam edilmektedir. Ayrıca köylülere alât ve edevatı ziraiye vermek ve bunları icabında tamir etmek için sermayesinin yüzde yetmişine iştirak ettiğimiz bir şirket ile anlaşılmak üzeredir. Bu çiftçilerin çok memnuniyetini ve menfaatini mucip olacaktır. Nafıa teşebbüsatı kariben fiile münkalip olabilecek ümitbahş bir zemindedir. Bunun neticesinde memleketin bilcümle merakizi mühimmesi yekdiğerine az zamanda şimendöferle kesbi irtibat edecektir. Mühim hazaini madeniye açılacaktır. Memleketimizin baştan nihayete kadar harap manzarasını mamureye tahvil etmekten ibaret olan gayenin temel taşları her yerde gözleri tesrir edecektir. Çalışmak ve mesut olmak ihtiyacında bulunan bütün halkımız için, ameleler için, geniş ve emin çalışma sahaları davetlerini yapmakta gecikmiyecektir. Tüccarlarımız yüzlerinin güleceği günden uzak değildirler. Memleketi mâmur ve milleti mesut etmek için tasavvur ve teşebbüs edilen bütün bu işlerde takip olunacak programın esas noktalarına fiilen tevessül edilmiş addolunabilir. Bu mebdein mütekâmil hututu, amîk tetkikat ile tersim edilecektir. Bilhassa faaliyeti iktisadiyeyi istinat ettireceğimiz esaslar her türlü vukufla beraber bilhassa doğrudan doğruya memleketimiz topraklarını koklıyarak ve bu topraklarda bizzat çalışan insanların sözlerini işiterek tesbit olunacaktır. Sanayi ve ticaretimiz için dahi aynı mütalea yapılacaktır. Bunun içindir ki, Şubatın on beşinde İzmir‘de belki beş bin kişinin toplanabileceği bir kongre yapılacaktır. Bu kongre bizzat millete ve bir taraftan da diğer milletlere anlatacaktır ki, yeni Türkiye devleti temellerini süngü ile değil, süngünün dahi istinat ettiği iktisadiyatla kuracaktır. Yeni Türkiye devleti cihangir bir devlet olmıyacaktır.
Yeni Türkiye devleti bir devleti iktisadiye olacaktır
Fakat yeni Türkiye devleti bir devleti iktisadiye olacaktır. Bu devleti en kuvvetli temeller üzerinde çok az zamanda kurmak hususunda Japonlardan az müstait olmadığını bilfiil ispat edecektir.
Hindistan ile Avrupa arasındaki hututu iktisadiyeyi, Süveyş‘ten Boğazlar -ve Kafkasya‘dan geçen yolları elinde bulundurmakla ancak kabiliyeti hayatiyesi mahfuz duracağına zahip olan eski Osmanlı imparatorluğu ile bu yolları terletmiş olan ve kabiliyeti hayatiyesini izhar ve ispat için bu yollara ihtiyacı olmadığını beyan eden yeni Türkiye arasındaki farkı, hayat kabiliyeti tekemmül farkını görmek için cihan çok zaman intizarda bırakılmıyacaktır.
Bu saydığım teşebbüsatı iktisadiye ve sınaiye içinde bahsettiğim Şirketlerin, istiklâl ve hâkimiyeti milliyemize hürmetkâr milletlerin emniyetle hükümetimizle temas eylemeleri ve kanunlarımız dairesinde anlaşmaları ile faaliyete geçebileceklerini söylemiye hacet yoktur. Filhakika memleketimizi az bir zamanda mâmur etmek için milletimizin gayrı kâfi sermayesi karşısında haricin sermayesinden, vesaitinden, ihtisasından istifade etmek hakikî menfaatimiz iktizasındandır. Hükümetimiz, izahına lüzum olmıyan esasatın riayetkârı kalacak olan her devlet ve millete karşı bu hususta emniyet ve samimiyetle ahzı mevki edecektir.
3. İçinde bulunduğumuz vaziyette çok kuvvetli olduğumuzu temin ve teşebbüsatı müstakbelemizde behemehâl muvaffak olacağımızı bize vadeden keyfiyet, milletin inkılâp ile ve mücadele ile tesis etmiŞ olduğu bugünkü hükümetimizin Şekli ve mahiyetidir. Hükümetimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, millidir; tamamile maddidir; hakikatperesttir. Mevhum mefkûreler arkasında, o mefkûrelere vâsıl olmak için değil, fakat isal etmek hulyâsiyle milleti kayalara çarparak, bataklıklara batırarak en nihayet kurban ederek mahvetmek gibi cinayetten hazereden bir hükümettir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarının umdesi Şu iki esastır:
İstiklâli tam, bilakaydüşart hâkimiyeti milliye
Birinci umdesinin ifadesi “Misakı Millî”dir. İkinci ve hayatî olan umdesinin beyanı “Teşkilâtı Esasiye Kanunu”dur. Millet, misakı millinin medlûlünü güzide evlâtlarından teşkil ettiği kahraman ordulariyle fiilen istihsal eylemiştir. Bunun usulen ve siyaseten ifade dahi olunacağına şüphe yoktur. “Teşkilâtı Esasiye Kanunu”nun ruhu aslisi ise bu kanunun kitaplara geçmesinden evvel milletin dimağında ve vicdanında temerküz eylemiş olmasiyle ve ancak bunun ifadesi olmak üzere tesis ettiği meclise verdiği vazifei asliye ile ve senelerden beri ahkâmını fiilen tatbik edegelmekte olmasiyle ve en nihayet kanun şeklinde enzarı cihana vazeylemesiyle tahakkuk eylemiŞtir. Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. Ve arzu ve iradei hakikîi milliyi tatbik eder ve ancak bu sayede millet mukadderatına sahip olur. Hâdisat ve tecârubü tarihiyemiz bize milleti koyun sürüsü halinde keyfin, arzu ve ihtirasların ve hiç bir suretle tatmin edilemiyen menfaatlerin istihsaline sürüklemekle mahvını müntiç mahiyete inkılâp eden idare tarzlarının artık memleketimizde mahalli tatbiki kalmadığını göstermiştir. Millet hâkimiyetini değil, hâkimiyetin bir zerresini dahi ahara terk ve ferağın mucip olabileceği felâketin, izmihlalin, hüsranın elemini her an kalp ve vicdanında hissetmektedir. Zaten iradenin ve hâkimiyetin gayrı kabili tecezzi ve taksim olduğunu ilmen ve hakikaten düşündükten sonra böyle bir nazariyenin fiile tatbikine kalkışmak ancak nazari ve sun‘i bir işe bizzarure tevessül etmekten başka bir suretle kabili tefsir değildir. Millet ve memleketimiz için ise bu zaruret mündefi olmuştur. Milleti hâkimiyetinden mahrum eden hail, milletin galeyan ve bihakkın tuğyanile (taşma) biraz zahmetli ve fakat binnetice muvaffakiyetli surette ortadan kaldırılmıştır. Madumun ihyasına kalkışmak ise bittabi gayrı mümkünün mümkün olduğu zehap ve butlanında temerrüt olur. Bu, mütemerritlerin, ki milletin hüsranını bilerek veya bilmiyerek mucib oluyorlar, nedameti hakikiyesini ve hüsranı elimini mucip olmaktan başka bir netice vermez.
“Bu millet asırlardan beri mürtecilerin, cahillerin, riyakârların menfaatperestlerin, serserilerin sözlerine inanmak saffetini gösterdiğinden dolayıdır ki, bugün çamurdan ve sazdan izbelerde oturmaya mahkûm, çıplak ayaklarile ve çıplak vücutlarile çamurların, karların, yağmurların bîamân şamarları altında yeniden aklını başına toplamak mecburiyetinde kalmıştır.”
Artık millete karşı namuskârane, açık, katî ilânı hakikat edenler çoktur. Milletimiz ise hakayiki hüsnü telâkkiye ve icabatını tatbike çok müsait ve müstaittir. Bu istidadı ispat için yakın tarihin bile verebileceği misaller mebzuldür. Felâketini müdrik milletimiz ne şeyhislâmların muktazayi dindir, diye irticaa davet eden fetvalarını ve ne de halife ve padişahın camilerden çalınan âyât ve ahadisi nebeviye ile müzeyyen ve mürekkep sancakları başlarında taşıyan hilâfet ordularına ve ne de mücadelei milliyeye devamın hiçbir şey istihsal edilemedikten başka büsbütün mucibi mahv ve izmihlal olacağını beyan ile milleti istiklâl ve hâkimiyetinde müsamahakâr kılmıya sarfı makderet eden Babıâli ricalinin mesaii gafilâne ve cahilanesine ve en nihayet ne de tayyarelerile halifenin, padişahın beyannamelerini muharip ordumuz saflarına atan ve halife namına hareket ettiğini söyleyen Yunan ordusunun iğfalâtına zerre kadar iltifat göstermedi ve göstermiyecektir. Bilhassa bundan sonra katiyen göstermiyecektir. Çünkü bu millet asırlardan beri bu gibi mürtecilerin, cahillerin, riyakârların menfaatperestlerin, serserilerin sözlerine inanmak saffetini gösterdiğinden dolayıdır ki, bugün çamurdan ve sazdan izbelerde oturmaya mahkûm, çıplak ayaklarile ve çıplak vücutlarile çamurların, karların, yağmurların bîamân şamarları altında yeniden aklını başına toplamak mecburiyetinde kalmıştır.
4. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve hükümeti, memleketin bütün vicdanlı ve namuskâr münevveranı millete ve memlekete karşı, evvelâ bu millet ve memleketin birer evlâdı olmak itibariyle, saniyen mensup oldukları heyeti içtimaiyenin cihanı medeniyette kadr ve menziletini yükselttikçe bunun kendileri için ne derece mucibi şeref ve bahtiyarî olacağını düşünmekle kendilerine müteveccih vazifenin memleketi ve milleti, medeniyeti haziranın ve icabatı insaniyenin zarurî kıldığı mertebei tekemmüle getirmek için bütün mevcudiyetleri ile her türlü şuabatı mesaide en doğru yolları aramak, bulmak ve bunun en doğru olduğunu millete anlatmakla beraber, üzerinde seri ve geniş hatvelerle yürümeyi ve bütün milleti yürütmeyi temin etmektir. Bunda muvaffakiyetin istilzam eylediği evsafı düşünürsek, bu evsaftan mevcut olanlarını mevkii istifadeye koymak ve mevcut olmıyanların istihsale çalışmak hususundaki gayretin ne kadar vâsi ve ne kadar ciddî olması lâzım geleceğini takdir ederiz. Hedefi millî malûm olmuştur. Ona isal edecek yolları bulmak müşkül değildir, mühim olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denebilir ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak. Emrazı içtimaiyemizi tetkik edersek asıl olarak bundan başka, bundan mühim bir maraz keşfedemeyiz, maraz budur. O hâlde ilk işimiz bu marazı esaslı surette tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun neticei tabiiyesi olan refah ve saadet yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır.
5. Bilaistisna bizim efradı milletimiz çalışmaya haheşkerdir. Fakat sarfolunan mesaiden âzami istifade, sâyde tatbik olunan usul ile mütenasiptir. Evvelâ usullerimizi en çok semere bahŞ tarzı medenide tesbit etmeliyiz. Bir de mesai müteferrik oldukça netayici, o mesainin muhassala halinde vereceği neticeden çok dûndur (aşağıdır). Bunun için milletin ihtiyacatı içtimaiyesini ve mazideki zararlarını tatmin ve telâfi edebilecek en makul programı tesbit etmiye mecburuz. Program bütün milletçe, tatbik olunmalıdır. Bu ancak bir teşekkülü siyasî ile mümkün olur.
Halk Fırkası
İşte bu hakikatin istilzam ve icbarı üzerinedir ki, bütün sunufu yekdiğerine lâzımı gayrı müfarik olan, çünkü menfaatleri de yekdiğerin-den tehalüf eylemeyen, halkımızın müşterek ve umumî olan menafi ve saadetini temin için “Halk Fırkası” namı altında bir fırka teşkili tasavvur edilmektedir. Fakat millî maksatlardan ziyade şahsî menfaatler esasına müstenit siyasî teşekküllerden ve bu teşekkülâtın iğfallerinden, müsademelerinden tevellüt etmiş olan tarzların elan cezasını çekmekte olan milleti aynı mahiyette birtakım bisût iştigallere sevk-etmek kadar kebairden (çok büyük) günah yoktur.
Bu ifade ile beyan edilmek istenilen Şudur ki, ismi fırka olan halk teşekkülünden maksat evlâdı milletten bir kısmının, sunufu ahaliden bazılarının, diğer evlâd ve sunufun zararına menafiini temin etmek değildir. Belki birbirinden ayrı ve hariç olmayıp halk namı altında bulunan umum milleti müşterek ve müttehit bir surette müşterek ve umumî olan refahı hakikiye isal için faaliyete getirmekdir. Vuku bulması lâzım gelen mesainin tarz ve derecesi hali tabiisini bulmuş, herhangi bir milleti emniyet ve huzur içinde takip ettiği tarzdan ve dereceden başkadır. Çok fazladır. Çünkü millet ve memleketimiz en büyük ve bütün cihanda hayretbahş zaferlerinden sonra dahi emniyet ve huzur içinde kendini görememek bedbahtlığına mahkûmdur. Mazi, karanlık ve meş'um mazi millete ancak böyle bir miras bırakmıştır.
6. Mondros Mütareke ahkâmının haksız ve adaletsiz bir surette fiilen bozulmuş olmasından bütün memleket için çok felâketler tevellüt etmiştir. Bu felâketlerin en feciine sahne olan yerlerden biri de İstanbul‘dur. İstanbul yalnız ecanibin tecavüzüne, tazyikine, tezliline göğüs germemiştir. İstanbul aynı zamanda asırlardan beri milletin başında taşıdığı bir tacidarın ve onun vesaitinin dahi verdiği elemlerle giryan olmuştur. İstanbul tazyiki, tecavüzü her yerden daha çabuk ve daha derin bir hassasiyetle duyulabilecek hali hususiye maliktir. Filhakika bu beldede milyona yakın unsuru İslâm vardır. Bu beldede büyük imparatorlukları idare için kurulmuş vâsi makinelerin binlerce hadimleri vardır. Bu beldede bütün memleket için, memleketin her tarafında çalışmış ve vazifesini ikmal ettikten sonra istirahate geçmiş olduğunu zanneden binlerce mütekait ve yine binlerce dul ve yetimler vardır.
Bütün bu saydığımız insanlar temini hayat ile hazin bir manzaranın Şahidi bulunuyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti teessüs ettiği günden İstanbul idaresine vaziyed ettiği güne kadar bu hali teessürle daima düşünmüştür. İstanbul‘un imdadına yetişmek için kalbinin daima darabanını duymuştur. Bugün ki, bu belde ile ve orada taşıyanlarla temas etmiştir, elbette senelerden beri kalbini yakan bu elim ve hazin hale çaresâz olmayı en mühim vezaifinden addeder ve bu vazifesini ifa etmekle şüphesiz bahtiyar olacaktır. Ancak en iyi tedbiri bulmak ve onu içinde bulunulan vaziyetin müsaadesini nazarı dikkate alarak nâfi bir surette derhal memnuniyetbahş asarını gösterebilecek tarzda tatbik etmenin bir günde ve bir ayda mümkün olabileceğini iddia etmek bittabi mantıkî olamaz. Böyle bir iddia satıhbîn olanların idarei maslahat meslekcilerinin göz boyamak maksadiyle alabilecekleri muvakkat tedbirlerin geçici ve geçtikten sonra kıymetsizliği taayyün edecek tatbikatıdır. Sabır ile emniyet etmek lâzımdır ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti İstanbul’u ve İstanbul’da yaşılanların kâffesini lâyık olduğu veçhile düşünmektedir ve bu insanların hâl ve âtisini temin etmek için en müspet tedbirleri alacaktır.
Yeni Türkiye
İstanbul bizzat Türk ve İslâm olan anasırın medinei dilrübası olarak kalmak tabii olduğu kadar, o insanların hayatını, refahını temin edecek esbabı düşünmek ve tatbik etmek de tabiidir. Bütün memleketimizin her şûbei mesaideki memur ihtiyacı düşünülürse İstanbul‘da mevcut memurlarımızın âtiye ait hiçbir endişeye düşmelerine mahal yoktur. Yeniden mütehassıs memur yetiştirmek kolay bir Şey olmadığı muhtacı izah değildir. Elbette mevcut olan memurlarımın lüzumu gibi tavzif olunacak ve mazide olduğundan daha müsait ve daha refahbahş şerait dâhilinde sarfedecekleri mesai ile yeni Türkiye’yi tarsin edeceklerdir. Milletimiz ve efradı milletten olmakla beraber hadimi millet olan memurlarımız, zabitlerimiz daima ve daima muhabbeti milliye ve vataniye ile ve büyük bir saffet ve necabeti ruhiye ile mütehalli bulunmuşlardır. Bu kadar nezih olan milletin efradından bazılarının lüzumundan fazla sâf olmaktan başka bir kusur göstermemiş olanlarına karşı vazifemiz onları Şunun ve bunun mesavii idaresi devrinde tesadüfen bulunmuş olmakla maznun mevkiinde bulundurmak değil, belki onlara sui sevk ve idare kabiliyetinde olanların bir daha aynı devri ihya etmelerine mümanaat lâzım geldiğini samimî bir surette anlatmak olmalıdır.
(Vakit gazetesi: 20 Ocak 1923)