“Enflasyonda gerileme beklentisi hurafedir”
Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Alp Erinç Yeldan, ''ucuz krediye dayalı büyümenin tıkanması nedeniyle, Türkiye ekonomisinin tüm makroekonomik dengeleri tahrip edilmiş durumda olduğunu'' söyledi. Prof Yeldan, Türkiye’nin “rekabetçi” kur stratejisi izleyerek ve cari işlemler dengesini fazlaya dönüştürmek suretiyle “istikrar” sağlaması ve enflasyonu düşüreceği iddiasının “hurafe” olduğunu bildirdi.
Son ekonomik gelişmelerle ilgili rapor hazırlayan Prof. Dr. Yeldan, mevcut tablo ilgili ilgili şu değerlendirmede bulundu:
“Türk Lira’sının dövizler karşısında yaşamakta olduğu kaybın, enflasyondan arındırıldığında reel olarak 2001 ve 1994 krizleriyle eş değer bir döviz krizi yaşadığı anlamına geldiği bilinmektedir. TL’nin bu şekilde değer kaybetmesi elbette ithalat talebini kısacak ve ihracatımızı da arttırabilecektir. Böylelikle cari işlemler dengesinin de fazlaya dönüşmesi sağlanabilinecektir. Ancak bu süreçte sağlanmış olan ‘rekabetçilik’, özü itibariyle, halkın alım gücünün düşmesi ve daralan yurt içi talebin ucuz TL üzerinden ihraç edilmesi anlamına gelmektedir. Bu türden elde edilen ihracat ve dolayısıyla büyüme kazanımı ‘yoksullaştıran’ büyüme olarak bilinmektedir. Bu sürecin enflasyonda gerileme yaratacağı beklentisi ise bir hurafedir.”
“İşgücünün milli gelirden aldığı pay azaldı”
Prof Dr Yeldan, bu tür büyümenin emeğin gelirlerinin düşürülmesi anlamına geldiğini ve son yayınlanan Milli Gelir İstatistiklerinden bunun rahatlıkla izlenebildiğini ifade etti. Yeldan, “Milli gelirimiz bir yanda dolar bazında fert başına gerilerken, toplam milli gelirden emeğin aldığı pay da sürekli gerileme içindedir. Toplam işgücü ödemelerinin milli gelirden aldığı pay, 2019’dan bu yana yüzde 35.2’den, yüzde 26.8’e yaklaşık dokuz puan gerile(til)miş; sermayenin aldığı pay ise yüzde 56’dan, yüzde 65’e sıçramıştır” dedi.
''Rantçı-kapkapcı bir toplumsal iş bölümü yaygınlaştı''
Prof Dr Yeldan, döviz kurunda yaratılan “rekabetçilik” uygulamasının, Türkiye’nin tüm varlıklarının ve işgücünün değersizleştirilmesine neden olduğunu belirterek, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Buradan ‘başarı’ değil, yoksullaşma öyküsü çıkmaktadır. Ancak, tüm bunların dışında AKP iktidarının sosyal alanda yaratmış olduğu bir başka büyük resmi de anmadan geçmemek zorundayız. Türkiye toplumunun, akıl ve hurafeler; yurttaşlık ve kulluk; siyasi sadakat ve bilimsel akıl-liyakat arasında yaşamakta olduğu bölünmeler giderek derinleşiyor. Sonuç olarak, Türkiye’nin 2000’li yıllar boyunca AKP ekonomi idaresi altında yürüttüğü programın büyük resmi: (1) ulusal tasarrufların gerilemesine, dolayısıyla ithalat ile beslenen bir tüketim pazarına dönüşmesine; (2) sanayinin üretim ve istihdam payının hızla gerilemesine, dolayısıyla ithalata bağımlı bir üretim ve ihracat desenine mahkum kılınmasına; (3) işgücü piyasalarında parçalanma ve enformalleşmeye yol açarak, gelir eşitsizliğinin ve rantçı/kapkaççı bir toplumsal iş bölümünün toplum içinde yaygınlaşmasına ve bütün bunlarla eş anlı olarak, (4) değersizleştirilmiş, vasatlaştırılmış bir kültür, eğitim ve hukuk anlayışına, sürüklenmesi anlamındadır.”