Filistin'in devlet olarak tanınması, İsrail'e yaptırım uygulanması gibi anlamlı bir eylemden ziyade sembolik bir jest olarak niteleniyor. Yine de, Gazze'deki soykırımı derinleştikçe, İsrail müttefiklerinin bile harekete geçmek zorunda kaldığını gösteriyor. 

Filistin Devleti'nin tanımalar ne anlama geliyor?

Filistin'in devlet olarak tanınması, İsrail'e yaptırım uygulanması gibi anlamlı bir eylemden ziyade sembolik bir jest olarak niteleniyor. Yine de, İsrail'in Gazze'deki soykırımı derinleştikçe, İsrail'in müttefiklerinin bile harekete geçmek zorunda kaldığını gösteriyor. 

Birleşik Krallık, Kanada, Portekiz ve Avustralya, 21 Eylül'de ayrı ayrı ancak koordineli bir dizi açıklamayla Filistin Devleti'ni resmen tanıdı. Onları New York'taki BM Genel Kurulu toplantısında tanıma korusuna katılan Fransa, Belçika, Yeni Zelanda ve İsrail'in diğer bazı önemli müttefikleri izliyor. 

Zirve, 12 Eylül'de düzenlenen bir konferansta ilk kez açıklanan “New York Deklarasyonu” adlı iki devletli çözümü yeniden canlandırmak için Suudi Arabistan ve Fransa'nın ortak girişimi üzerine oluşturuldu. Konferans, zirveye karşı çıkan ABD tarafından boykot edildi.

İlk tanıma açıklamalarında, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, “barış ve iki devletli çözüm olasılığını canlı tutmak için harekete geçiyoruz” dedi ve İsrail'in Gazze'ye yönelik devam eden bombardıman kampanyasının yanı sıra Filistin halkını açlığa mahkum etmesinin “kesinlikle kabul edilemez” olduğunu dile getirdi. Starmer ayrıca, İsrail'in Batı Şeria'da yerleşim yerleri inşasını hızlandırmasını kınadı ve bunun iki devletli çözümdeki umudun “sönmesine” neden olduğunu söyledi.

Bu açıklamalar dalgası üzerine İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İsrail'in yanıtının 27 Eylül'de ABD Başkanı Trump ile görüşmesinden sonra geleceğini belirterek, “büyük iç ve dış baskıya rağmen bu terör devletinin kurulmasını önlemek için yıllardır çalıştığını” savundu.

İsrail Başbakanı, “Batı Şeria'daki Yahudi yerleşimlerini iki katına çıkardığını” belirterek, bu çabayı sürdüreceğine söz verdi ve 7 Ekim'den sonra Filistin devletini tanıyan tüm ülkeleri “terörizmi ödüllendirmekle” suçladı.

Bu arada ABD, Filistin'i tanıdığını açıklayan ülkeleri “gösterişçi jestler” yapmakla eleştirdi.  Bir dışişleri bakanlığı yetkilisi Pazar günü  “Önceliklerimiz açık. Rehinelerin serbest bırakılması, İsrail'in güvenliği ve Hamas'tan arındırılmış bir bölgede barış ve refah” dedi. 

Bu tanıma, İsrail'in Gazze Şehrinde yok etme kampanyasını hızlandırmasıyla yaşandı. Bu kampanya, ordunun tüm konut bloklarını yok etmek için patlayıcılarla donatılmış hizmet dışı zırhlı personel taşıyıcıları göndermesi sonucu, antik kentin doğu mahallelerinin geniş bir bölümünün yerle bir edilmesiyle sonuçlandı.

İsrail, Batı Şeria'nın ilhakı için planları açıkça tartışıyor. Aşırı sağcı Maliye Bakanı Bezalel Smotrich tarafından Eylül ayı başında sunulan bu planlardan biri, Beytüllahim dahil Batı Şeria'nın yüzde 82'sinin ilhakını öngörüyor. Bu ilhak planı, Filistinlilere Batı Şeria'nın yüzde 18'inden azını oluşturan altı izole bölgeden başka bir şey bırakmayacak.

İsrail, ayrıca Ağustos ortasında Smotrich'in ifade ettiği gibi, Batı Şeria'yı ikiye bölmeyi ve Filistin devleti kurma umutlarını “gömmeyi” amaçlayan iddialı yerleşim projelerinin onaylanmasını hızlandırdı.

Tanınmanın etkisi

Mondoweiss'te Kasım Muaddi imzasıyla yer alan analize göre tanınma siyasi bir eylem ve siyasi sonuçları var.

Öncelikle, Filistin ile işgal altındaki Filistin topraklarını Filistin'in ulusal topraklarının bir parçası olarak tanıyan diğer ülkeler arasında daha üst düzey diplomatik ilişkilerin yolunu açacak. Bu, bu topraklardaki İsrail yerleşimlerinin zaten yasadışı olduğunu siyasi olarak vurgulayacak.

Son olarak, Filistin devletinin tanınması, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etme planını önceden yasadışı kabul edilmesi anlamına geliyor. 

Tanıma neyi mümkün kılmıyor? 

Ancak bu tanıma, tanıyan devletlerin Filistin devletinin kurulmasını sağlamak veya topraklarının işgalini sona erdirmek için harekete geçme konusunda herhangi bir ek yasal yükümlülük getirmiyor. Bu yükümlülükler, işgal durumlarında imzacı devletlerin yükümlülüklerini tanımlayan Cenevre Sözleşmelerinde zaten yer alıyor.

Bu yasal yükümlülüklerden biri, devletlerin işgal altındaki toprakların ilhakına yardımcı olacak herhangi bir eyleme girmekten kaçınmaları. Ancak bu ülkeler, mevcut yükümlülüklerine rağmen, yıllardır İsrail devletinin yerleşim ekonomisiyle ticari ilişkiler içinde.

Dahası, sözkonusu ülkeler, Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkaran Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (ICC) üyesi. Bu devletler, Filistin'i devlet olarak tanısalar da tanımasalarda da, onların tutuklanmasına yardımcı olma yükümlülüğü altında.

Neden şimdi tanıyorlar? 

Dünya çapındaki Filistin dayanışma hareketi, son zamanlarda Filistin'i tanıyan aynı ülkelerde genişlemeye devam etti. Bu, büyük ölçüde İsrail'in Gazze'ye yönelik giderek daha açık ve yıkıcı soykırım saldırıları nedeniyle kamuoyunda belirgin bir değişim olduğunu yansıtıyor. Siyasi olarak, birçok Batılı hükümetin pasif kalması savunulamaz hale geldi ve İsrail'e uzun süredir verdiği koşulsuz desteğinden farklı bir tutum sergileme baskısı artık göz ardı edilemez hale geldi.

Ancak Avrupa ve Batı ülkeleri, halkın taleplerine İsrail'e karşı maddi yaptırımlarla yanıt vermek yerine, büyük ölçüde bu sembolik tanıma ve iki devletli çözüme proforma destek vermeyi tercih ettiler. Bu arada, sahada İsrail, bu tanımaları anlamsız hale getirmek amacıyla ilhak önlemlerine devam ediyor.

İsrail nasıl tepki verecek?

Sahadaki acil değişikliklerin, İsrail'in tanıma dalgasına vereceği tepkiyle gerçekleşmesi bekleniyor. Filistinliler şimdi daha fazla tutuklama, baskın, kontrol noktası ve hareket kısıtlamaları dahil olmak üzere yoğunlaştırılmış baskıya hazırlanıyor. 

Ancak İsrail'in en çok beklenen adımı, Batı Şeria'nın bazı bölgelerinin, büyük olasılıkla Ürdün Vadisi ve Kudüs'ün doğusundaki Maale Adumim gibi daha büyük yerleşim yerlerinin resmi olarak ilhakı. Böyle bir adım, Filistinlilerin günlük yaşamlarına yeni kısıtlamalar getirecek.

Batı Şeria'nın herhangi bir kısmının resmi olarak ilhak edilmesi, ilhak edilen bölgelere girip çıkmak isteyen Filistinlilere yeni ve sert kısıtlamalar getirecek. İsrail ordusunun keyfi olarak açıp kapattığı kontrol noktaları ve demir kapılarla diğer Filistin yerleşimlerinden koparılmak yerine, yakında Batı Şeria'da hareket etmek için özel giriş izni başvurusunda bulunmaları gerekebilir, tıpkı şu anda Kudüs'ü ziyaret etmek isteyen Filistinliler için olduğu gibi.

Filistinliler ayrıca ev inşa etme, hizmetlere erişim ve çalışma özgürlükleri konusunda daha yoğun kısıtlamalara tabi tutulabilir ve bu da onları evlerini tamamen terk etmeye zorlamak için tasarlanmış zorlukları daha da şiddetlendirebilir. Daha fazla kırsal topluluk ve muhtemelen bütün kasabalar, yerleşimciler tarafından zorla tahliye edilebilir veya İsrail ordusu tarafından yıkılabilir.

Bunlar, Filistinlilerin yıllardır fiilen ilhak edilmiş bölgelerde yaşadıkları sorunlar. Ancak İsrail, Gazze'de olduğu gibi bu modelden sapabilir ve ilhakı yeni seviyelere taşıyarak, mümkün olduğunca az Filistinli ile mümkün olduğunca fazla toprak ele geçirebilir. Bu İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, bir süre önce söylediği eski bir Siyonist sözünü sözüyle özetleniyor:  “Maksimum toprak, minimum Arap”

Yine de, bu senaryolardan herhangi biri gerçekleşirse, bu Filistin'in bir devlet olarak tanınmasının doğrudan sonucu olmayacak, daha çok Batılı hükümetlerin bu tanıma sembolik bir anlam yükleyip, sahada değişimi zorlayabilecek herhangi bir gerçek eylemden kaçınmalarının sonucu olacak.