Sosyal ağlar iletişim kurma, paylaşma ve çevremizdeki dünyayla etkileşime geçme yöntemlerimizde devrim yarattı. (Foto: Depo Photos)

Sosyal ağların kullanılmasının insanlara etkisi ne?

Sosyal ağlar iletişim kurma, paylaşma ve çevremizdeki dünyayla etkileşime geçme yöntemlerimizde devrim yarattı. Bu ağlar, insanların bağlantı kurabilecekleri, fikir, bilgi ve deneyim alışverişinde bulunabilecekleri ve hatta kendilerini sergileyebilecekleri yeni bir sanal boyut yarattı.

Facebook, Instagram, Twitter ve diğer sosyal ağlar, kullanıcıların kişisel profiller oluşturabilecekleri, fotoğraf, video, düşünce ve görüşlerini paylaşabilecekleri bir alan sunuyor. 

Bu platformlar, arkadaşlarıyla ve aileleriyle bağlantı kurmalarının yanı sıra insanlara ortak ilgi alanlarına sahip yeni insanlarla tanışmalarına da olanak sağlıyor.

Kişinin hayatını sosyal ağlarda sergilemesi yaygın bir uygulama haline geldi. Kullanıcılar genellikle günlük yaşamlarından, özel etkinliklerinden, yolculuklarından, başarılarından ve hatta daha samimî anlarından anılar ve fotoğraflar paylaşıyor.

Bu ağların kullanılması, özenle seçilmiş fotoğraflar, düşünceli başlıklar ve sanatsal düzenler şeklinde olabiliyor ve bireyin hayatının idealize edilmiş bir görüntüsünü oluşturuyor.

Sosyal ağlar sayesinde var olmak

Sosyal medyada kendini ifşa etme üzerine çalışan Profesör Oliviane Brodin, "Oyun alanında bir çocuk başından geçen bir talihsizliği anlattığında ya da köpeğinin fotoğrafını gösterdiğinde empati uyandırır, karşısındaki kişiyle arasında bir güven bağı oluşturur ve arkadaşlıklarını sürdürür" diyor. 

Ağlarda da durum aynıdır: paylaşımlarımızdan birini beğenmek, aynı referansları paylaştığımız arkadaşlarımızın orada olduğunu bilmemizi sağlar! Ancak bu paylaşımın neredeyse zıt bir boyutu daha var: sosyal görünürlük arzusu! 

Christophe Assens, “Sosyal Ağlar: Hepsi Ego mu?” adlı kitabında "Bir kişi profesyonel yaşamında duygusal olarak ne kadar izole edilmiş ya da değersizleştirilmiş hissederse, sosyal ağlarda o kadar fazla özsaygı arayacaktır" diyor. 

Yani zayıflıklarınızı ortaya koymanız söz konusu değil: sosyal ağlarda esas, mümkün olduğunca çok kişi tarafından “görülme ve beğenilme arzusuyla kendinizin en iyi halini ortaya koymaktır!” 

Bu, size entegre olma, sosyal olarak var olma, değerinizi ölçebilme ve hatta Instagram veya Facebook dışında sahip olmadığınız bir prestij kazanma hissi verir. Bu, 5°C'de yazlık kıyafetlerle poz vermek gibi “gerçek hayatta” saçma görünen şeyler yapmak anlamına gelse bile...

Kendine saygı

Ayna, ayna, söyle bana en güzel en kim bu dünyada? Varoluşsal sorusunun cevabını sihirli bir "ekranda" arayan Kötü Kraliçe, “tarihteki ilk Instagram kullanıcısı sayılabilir mi?” 

Onun aynası da bir sosyal ağ ile aynı etkiye sahipti. İnsanlar başkalarına bakarak kendi hayatlarını değerlendirir ve uyum sağlamayı öğrenir. Ancak çevrimiçi ortamda bu genellikle olumsuz karşılaştırmalara dönüşüyor, kıskançlığa ve kendine saygının azalmasına yol açıyor.

2020 yılında yapılan bir iç araştırma, Facebook yönetimine Instagram'ın genç kızların vücut imajına ve refahına zarar verdiğini bildirdi. 2022'de Amerika'da yapılan bir başka araştırma da genç kadınların belirli bir günde Instagram'ı daha fazla kullanmaları halinde, o günkü ruh hallerinin ve kişisel memnuniyetlerinin olumsuz etkilendiğini gösterdi. 

“Aşırı Bağlantı ve (A) Sosyal Ağlar” adlı kitabının yazarı ve psikolog Michaël Stora, “Birçok genç için sosyal başarı modelleri olan influencer'ların rolü öne çıkarıldı. Kendilerini evdeymiş gibi göstererek bir yakınlık yanılsaması yaratıyorlar, ancak tüketim, güzellik ve zayıflık açısından bir tür ideali savunuyorlar" diyor.

Bu durum, yavaş yavaş “gibi olma'” arzusuna ve başarılı olamama suçluluğuna yol açıyor. Bununla birlikte, ağların etkisinin bir perspektife oturtulması gerekiyor, zira en son çalışmalar etkilerinin kullanıcıların profiline bağlı olduğunu gösteriyor.