KONULAR
Trumpizm: Yayılmacılık ve 'büyüklük' çılgınlığı mı?
Donald Trump, başkanlık seçimlerindeki zaferinden bu yana kışkırtıcı toprak talepleri ve diplomatik nezaketi hiçe sayan büyüklük çılgınlığı ile "Trumpizm" olgusunu dünyaya göstermeye çalışıyor.
ABD Başkanı Donald Trump, göreve başlamadan önce "saldırgan" çıkışlarıyla önce komşularını hedef aldı. Kanada Başbakanı Justin Trudeau'nun istifa ettiğini açıklamasından kısa bir süre sonra Kanada'yı ABD'nin 51’inci eyaleti olmaya çağırdı. Sonrasında da sanki kuzey komşusu ABD’nin bir parçasıymış gibi Trudeau’dan Kanada'nın "valisi" olarak söz etti.
Trump, sahibi olduğu sosyal paylaşım ağı Truth Social'da, "Birlikte ne kadar büyük bir ulus oluruz" diyerek Kanadalılara seslenişini birden fazla ünlem işaretiyle noktaladı.
Trump, bu senaryoda Kanada'nın, 20 Ocak'ta Beyaz Saray'a döner dönmez uygulamakla tehdit ettiği gümrük vergilerine tabi olmayacağını belirtti.
Trump, gözünü sadece Kanada'ya dikmemişti. Danimarka'dan Grönland'ı da "satın almak" istediğini de dile getirdi.
Oğlu Donald Trump Jr, Danimarka'ya bağlı bu özerk bölgeye "kişisel" bir ziyarette bulundu. Ziyaretin amacı belirtilmedi, ancak bu ziyaret Trump'ın ABD için "Grönland üzerinde kontrolün bir gereklilik" olduğunu söylemesinden bir ay sonrasına denk geliyordu.
Talepleri Kanada ve Grönland ile sınırlı kalmadı
Trump, Panama Kanalına da ABD bayrağını çekmek istedi. Panama tarafından talep edilen "gülünç ve adaletsiz" bulduğu geçiş ücretlerini artık ödemeye devam etmek istemediğini söyleyen Trump, bu vergilerin düşürülmemesi halinde "kanalın tamamen, derhal ve koşulsuz olarak ABD’nin kontrolüne geçmesini talep edeceğini” söyledi.
ABD, 1903-1999 yılları arasında kanal üzerinde egemenliğe sahipti, dönemin Devlet Başkanlarının adıyla anılan (1977 Torrijos-Carter Antlaşmaları) antlaşmalar uyarınca 1999 yılında Panama'ya iade edildi.
ABD’nin etki alanının genişletilmesini hedefleyen bu söylemler ilgili devletler tarafından reddedildi.
Danimarka Kralı, krallığın armasının Grönland'ı daha iyi gösterecek şekilde güncellenmesini emredecek kadar ileri gitti.
Her durumda Donald Trump'ın bu topraklar üzerinde hak iddia edecek uluslararası bir meşruiyeti yoktu. Ancak toprak talepleri 20 Ocak'ta görevi devralmasıyla da sona ermedi. Bunda Grönland'ın stratejik mineraller açısından zengin bir yer olmasının da çok büyük bir etkisi büyüktü kuşkusuz.
Meksika Körfezi'nin adını değiştirdi
Trump yönetimi, Meksika Körfezi'nin adını resmen "Amerika Körfezi" olarak değiştirdiğini açıkladı. ABD'nin Alaska'daki en yüksek noktası olan Denali Dağı'nın adı bu değişimden payını aldı ve McKinley Dağı'na dönüştürüldü.
Trump, bu isim değişikliklerini, 20 Ocak’ta göreve başladıktan birkaç saat sonra açıkladığı bir dizi idari eylemin parçası olarak emretti ve böylece seçim kampanyasındaki vaadini yerine getirdi.
Heybetli zirve, Koyukon dilinde "yüksek" anlamına gelen Denali olarak yeniden adlandırılmadan önce, eski ABD Başkanı William McKinley'in onuruna McKinley Dağı yapılmıştı.
Gazze'yi de istedi
Trump, 5 Şubat'ta Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile düzenlediği ortak basın toplantısında, ayrıntı vermeden "sürpriz" Gazze planını açıkladı.
Açıklama, Trump'ın bir gün önce Gazze'deki iki milyondan fazla Filistinlinin komşu ülkelere kalıcı olarak yerleştirilmesine yönelik tepki çeken önerisinin ardından geldi.
Trump, ABD'nin savaştan harap olmuş Gazze Şeridi'ni devralacağını ve Filistinliler başka bir yere yerleştirildikten sonra burayı ekonomik olarak kalkındıracağını söyledi.
ABD'nin Gazze'de doğrudan pay sahibi olması, Gazze'nin işgal altındaki Batı Şeria'yı da içeren gelecekteki bir Filistin devletinin parçası olacağını savunan Washington'un ve uluslararası toplumun uzun süredir izlediği politikaya ters düşüyordu.
Trump, “ABD Gazze Şeridi'ni devralacak ve biz de orada bir iş yapacağız. Oraya sahip olacağız ve sahadaki tüm tehlikeli patlamamış bombaların ve diğer silahların sökülmesinden sorumlu olacağız” diyordu.
Orada kimlerin yaşayacağı sorusuna Trump, buranın “dünya insanlarının” evi olabileceğini söyledi. Trump, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki sınır ötesi saldırısına karşılık İsrail'in askeri saldırısının büyük bir alanı yerle bir ettiği dar şeridi “Orta Doğu'nun Rivierası” olma potansiyeline sahip olarak niteledi.
Trump, 45 km uzunluğunda ve en fazla 10 km genişliğinde bir kıyı şeridi nasıl ve hangi yetkiyle ele geçirip işgal edebileceği sorusuna doğrudan yanıt vermedi. Kendisinin ilk dönemi de dahil olmak üzere, birbirini izleyen ABD yönetimleri buraya asker konuşlandırmaktan kaçınmıştı.
Netanyahu'nun olumlu bulduğu öneriye Orta Doğu ülkelerinden destek veren kimse çıkmadı, hatta tepki gördü.
Ukrayna'nın madenlerine göz dikti
Trump yönetimi, Rusya’ya karşı üç yıldır süren savaş sırasında sağlanan malî desteğin karşılığı olarak bu madenlerin yüzde 50'sine sahip olmak istiyordu.
Ukrayna lideri Zelenski, “ülkesini satmayı” reddederek, bu anlaşmayı geri çevirse de bir barış anlaşması bağlamında nadir Ukrayna topraklarından vazgeçme fikrine karşı değil.
Zelenski’nin geçen sonbaharda sunduğu “zafer planı”nda da nadir elementler vardı. Ukrayna toprakları özellikle lityum, grafit, titanyum ve nadir toprak elementleri açısından zengin alanlara sahipti.
Gergin geçen müzakerelerin ardından Kiev ve Washington Ukrayna'nın stratejik madenlerinin işletilmesi konusunda anlaşmaya vardığı bildirildi.
26 Şubat'ta yapılan bu açıklamanın ardından Washington'a giden Zelenski ile Trump arasında Beyaz Saray'da yaşanan tartışma anlaşmanın içeriği konusunda sorunlar olduğunu gösteriyordu. Zira Zelenski güvence istiyor, ABD ise madenlere erişimi yaptığı yardımları geri alma yolu olarak görüyor.
Dünyada yankılanan tartışma
"Trumpizm"in bir diğer göstergesi de diplomasi ve buna bağlı nezaketten uzaklaşmak olarak kendini gösteriyordu.
Bunun son örneği Beyaz Saray'da basının önünde Zelenski'ye yönelik tavırdı. Zelenski Trump'ın Rusya'ya yönelik tutumunu eleştirirken, Trump da Zelenski'yi "saygısızlıkla" suçladı ve aralarındaki anlaşmazlık seslerin yükseldiği ve uluslararası alanda yankı bulan bir "diyaloğa" dönüştü.
Trump ve Zelenski sürekli birbirlerinin sözünü keserken Trump, Zelenski'nin Ukrayna savaşını kaybettiğinde ısrar etti ve “insanlar ölüyor, asker sayınız azalıyor” dedi.
Trump, Zelenski'yi anlaşmayı imzalamaya zorlarken, “Elinizde kartlar yok. Anlaşmayı imzaladığımızda çok daha iyi bir konumda olacaksınız. Ama hiç de müteşekkir davranmıyorsunuz ve bu hoş bir şey değil. Dürüst olacağım. Bu hoş bir şey değil” seslendi.
AB'nin önde gelen ülkelerinden Zelenski'ye destek geldi, ancak Trump'a destek verenlerin de bulunması AB'de tam bir birlik olmadığı şeklinde dünya kamuoyuna yansıyordu. Rusya ise "Zelenski'nin ağzının payını aldığını" görüşündeydi.
Nezaket kuralları yeni ihlal edilmiyor
Trump'ın diplomatik nezaketi hiçe sayması yeni bir şey değil. Başkanlığının ilk döneminde de sıkça rastlanan bu tutumunu yeni dönemde de sürdürüyor.
Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda'nın ABD ziyaretinde Turmp ile bir saatlik görüşme planlanmıştı. Ancak Trump 1,5 saat geç gelince görüşme on dakika sürdü. Duda'nın ABD Başkanını beklerken çekilmiş görüntüleri Polonya'yı ayağa kaldırdı.
Beyaz Saray muhabirleriyle de dalaşıyor
Trump yönetimi, on yıllar önce kurulan ve Beyaz Saray Muhabirleri Derneği (WHCA) aracılığıyla medyanın kendisi tarafından yönetilen bir sistemi bozarak, yakın çalışmak üzere kabul edilen birkaç gazeteciyi kendisinin seçeceğini duyurdu.
Trump, "Biz öncülük ediyoruz" derken, WHCA, "Özgür bir ülkede liderler medyayı seçmez" uyarısında bulunuyordu.
Beyaz Saray sözcüsü Karoline Leavitt, daha önce, Başkana ayrıcalıklı erişimi olan, örneğin Oval Ofis'e ya da "Air Force One" uçağına kabul edilen küçük bir gazeteci grubu olan "havuz"un Amerikan yönetimi tarafından seçilecek yeni medya organlarına da açık olacağını belirtmişti.
Seçim kampanyası sırasında gazetecilere sürekli saldıran ve kimi zaman onları "halk düşmanı" olarak niteleyen Trump, seçmenleri arasında popüler olan sunuculara, podcast yayıncılarına ve influencer'lara kapıları ardına kadar açtı.
Trump, Oval Ofis'teki gazetecilere üzerinde "Trump her konuda haklıydı" yazan kırmızı şapkalar dağıtmayı teklif etti. Kabul eden tek kişi, Trumpist çevrenin tanınmış bir figürü Brian Glenn oldu.
Trumpizm'in genişleme arzusu
Amerikan basınına görüşleri yansıyan uzmanlardan Queen Mary Üniversitesinde Trump gibi popülist liderlerin siyasi iletişimi üzerine çalışan Corina Lacatus, “Bu, aslında kaslarınızı esnetmenin diplomatik eşdeğeridir, ancak bu iddiaların dikkate alınmayacağı anlamına gelmiyor" diyordu.
Her şeyden önce, Trump bu toprak taleplerini şapkasından çıkarmıyordu ve özellikle Grönland'ı satın alma fikri 2019'da ilk döneminde zaten ortaya atılmıştı. Corina Lacatus, "Seçmenlerine aklında daha neler olduğunu gösteriyor" diye ekliyor.
Birmingham Üniversitesi'nde Amerikan siyaseti uzmanı olan René Lindstadt'a göre, "Amerikan başkanlık seçimlerindeki büyük zaferinin kendisini daha fazlasını yapmaya teşvik ettiğini düşünüyor ve bu da onun gözünde taleplerine daha fazla meşruiyet kazandırıyor!"
Lindstadt'a göre, Trump'ın böylesine abartılı tavırlar sergilemesine elverişli görünen uluslararası ortamdan söz etmeye bile gerek yok.
Donald Trump'ın ilk döneminde Amerikan diplomasisi, özellikle Paris iklim anlaşmasından çekilmesiyle belirginleşen, içe dönük bir diplomasi ikinci döneminde de kendini gösterdi. Lacatus, Trump bu kez "fetheden bir Amerika imajı yansıtmak istiyor" diye özetliyor.
Trump hedeflerini tesadüfen seçmedi. Queen Mary Üniversitesi'nde ABD uzmanı olan Richard Johnson, “Tüm bu bölgeler Trump'ın uluslararası politika açısından öncelikleriyle bağlantılı” diyor.
Ciddi talepler mi?
Trump, yeni bölgelerin ABD'ye bağlanmasını talep etmek anlamına gelse bile, taleplerinin sınırlarını zorlamaya hazır mı?
Richard Johnson'a göre, bu ifadeler, Trump'ın her zaman kullandığı, kendisini tatmin edecek tavizler elde etmek için "imkânsızı talep etme" şeklindeki müzakere tekniğiyle uyumlu: “Trump nasıl şov yapacağını biliyor ve bu tür bir taleple manşetlere çıkacağından ve herkesin dikkatini çekeceğinden emin."
René Lindstadt “Ancak fırsat doğarsa Trump'ın bu bölgelerden birini fiilen ele geçirecek kadar ileri gitmeyeceğini düşünmek yanlış olur” diyor. Lindstadt, “ABD tarihine damgasını vurmak için sadece bir dönemi daha olduğunu bildiğini ve her şeyin yanına kâr kalacağını düşünebileceğini” belirtiyor. Ayrıca kendisine karşı açılan davaların çoğunun başarısızlıkla sonuçlanması da "pervasızlığını" besliyor.
Lindstadt’a göre, Trump, Çin'in Tayvan üzerinde gittikçe daha fazla hak iddia ettiğini görüyor, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalini izliyor ve “Neden ben değil” diye düşünüyor olmalı. Bu nedenle ilgili ülkelerin “Trump'ın sözlerini hafife almaması ve bu iddialara mümkün olduğunca sert bir şekilde kapıyı kapatması hayati önem taşıyor. Aksi takdirde Donald Trump harekete geçme eğilimine girebilir."