KONULAR
Fahrettin Altay 9 Eylül'ü anlatıyor
İzmir'e giren süvarilerin bağlı olduğu kolordunun komutanı olan Fahrettin Altay, Türk askerinin şehre girişini "Öncü alayı İzmir rıhtımından geçerken parke taşlarının çıkardığı nal sesleri Akdeniz'in bu taşlara çarparak çıkardığı hafif dalga seslerine karışıyor, bir zafer marşı gibi nağmeleniyor" diye betimler.
Fahrettin Altay, "Görüp Geçirdiklerim: On Yıl Savaş ve Sonrası" adını taşıyan anılarının "İzmir'e giriş, 9 Eylül" başlıklı bölümünde, 101 yıl önce Türk askerinin kente girişini şöyle anlatır.
"Bu sabah ortalık ağarırken Sabuncubel'e ilerleyen 2. Süvari Tümeni'nin 20. Alay 4. Bölüğü'nden Teğmen Enver komutasındaki keşif kolu düşmanın buralardan savuşmuş olduğunu görerek, ileri tepelere çıkmış ve harikulade bir manzara ile karşılaşmıştır. Sabah güneşinin tatlı ışıkları altında bir tablo gibi beliren güzel İzmir ve önündeki mavi suları ile Akdeniz ve bunları evreleyen latif yeşilliklerle yüksek dağlardan terekküb eden bu tabii tabloda biraz kara noktalar körfezdeki ecnebi harp gemileri idi.
Bu bahtiyar genç subay raporunu yazarken Başkomutanın (Atatürk'ün) verdiği Akdeniz hedefine ilk ulaşanın kendisi olduğunu düşünerek ne kadar heyecana tutulduğunu tahmin etmek güç değildir. Raporu göndermeye lüzum kalmıyor tümeni kendisine ulaşıyor hep beraber ilerleme devam ediyor, Bornova üstündeki tepelere çıkınca buranın büyük evlerinde ecnebi bayraklarının sallandığı görülüyor.
İkinci Tümenin 13. Alay Komutanı Binbaşı Atıf (Esenbel) Fransızca bildiğinden alayı ile buraya gönderilerek ecnebilerle görüşmesi ve onların emniyetini sağlamasını bildiriyorlar.
İzmir'in kucağında şehit
Tümen Mersinli yolunda İzmir'e doğru ilerlerken, Birinci Tümen de bunun solundan yürüyor, İkinci Tümen'in öncülüğünü Binbaşı Reşat Komutasındaki dördüncü alayı yapıyor. Alayın önünde de Yüzbaşı Şerafeddin komutasında iki bölük gidiyor. Sokaklardan geçerken Yunanlı evlerinden toplu süvarilerin bir ateşe uğramaması için sekiz er ellerinde tüfek, yaya olarak önde yürüyorlar.
Bunlar Halkapınar köprüsünü geçip Tuzakoğlu fabrikasına yaklaşınca fabrika pencerelerinden ani bir ateşe uğruyorlar, içlerinden dördü yere seriliyor. Sonra Şeref anlatıyor: 'Bu yavrucakların mübarek cesetleri önümüzde birer ok gibi başları İzmire doğru yatıyor ve sanki bize durmayın ilerleyin diyordu. İzmir'in kucağına girdikleri anda bu uğura canlarını veren Akşehirli Bekiroğlu Mehmet, Antalyalı Ömer oğlu Hakkı, Nevşehirli Ahmet oğlu Seyit Ahmet isimlerinde olan bu fedakarların ruhlarını İzmir halkı oracıkta yaptırdığı bir anıt kabirle şadetmiştir. Dördüncülere ağır yaralı olarak hastanede vefat etmiştir.'
Öncü alayı bu şanlı cesetleri atlayarak geçiyor, fabrikada kimseyi bulamıyor. Arkadan gelmekte olan Tümen Mersinli yanında yirmi bir Yunan subayı ile binden fazla erden mürekkep bir kafileyi esir alıyor ve Tümen bunlardan ele geçirdikleri bir otomobile binerek hükümet konağına doğru ilerliyor.
Zafer marşı nağmeleri
Kemer İstasyonu'ndan geçen bir süvari alayı da Aydın cihetinden gelen bir trende bir yüzbaşı, dört subay ve yediyüz erden mürekkep bir diğer kafileyi esir ediyor. Öncü alayı İzmir rıhtımından geçerken parke taşlarının çıkardığı nal sesleri Akdeniz'in bu taşlara çarparak çıkardığı hafif dalga seslerine karışıyor, bir zafer marşı gibi nağmeleniyor. Bazı pencerelerden atılan çiçekler de süvarilerimizin başlarına konuyar ve onlara bir zafer eklili oluyor. Bu hal heyecan yaratıyor, yürüyüşteki sürat giderek artıyor, bir oluktan akan su gibi süvariler hükümet konağına akmaya başlıyor.
Pasaport yanından geçerken bir manga kadar İngiliz askeri tarafından selamlanan öncü bölükleri az ileride bir sivil şahsın attığı el bombası ile karşılıyor. Yüzbaşı Şeref ile birkaç er hafifçe yaralanıyor, fakat aldırış etmeyerek soluğu hükümet kapılarında alıyorlar.
Hükümet binasına çekilen bayrak
Yunanlılar hükümeti kapamış ve kaçmışlar. Bir odacı kadın kapıları açıyor. Şeref birkaç erle hemen balkona çıkıyor, şanlı sancağımızı öperek direğine çekiyor ve selamlıyor. Sancak yükselirken Ay yıldızın bir kısmına yüzündeki yaranın bulaştığını görüyor ve bu saadete ermekten taşan heyecanını gözlerinden boşaltıyor. Hıçkırıklarını tutamıyor, bir an sonra kendini toparlıyor. Yanındakilere "Arkadaşlar vazifemiz bitmemiştir, millet bizden daha çok şeyler bekliyor" diyerek aşağıya iniyorlar. Bu defa da oraya toplanan İzmirlilerin çoşkun alkışları arasında kucaklanıyor, öpülüyor öpülüyor...
Şehre giren diğer birlikler
Başka taraftan İzmir'e ilk giren Birinci Süvari Tümen'in 14'üncü Alayı'nın öncüsü Yüzbaşı Zeki (Doğan) da kumandanlık dairesine gelerek buraya bayrağımızı çekiyor. Kışla meydanına toplanan esirlerin başına nöbetçileri dikiyor. Üç sene evvel Yunanlıların İzmir'i işgallerinde burada gaddarane şehit ettikleri Albay Süleyman Fehmi ve arkadaşlarını aziz ruhlarını şadediyor.
Şehirde emniyeti sağlamak için dördüncü alay komutanı Binbaşı Reşat alayı ile İzmir'in üstündeki Kadifekale'ye çıkıyor, bin senelik eski yüksek burcunun üstüne ay yıldızlı bayrağı dikiyor. Bununla İzmir etrafına İzmir'in ana vatana kavuştuğunu gösteriyor.
Bu yüksek mahalle halkının kadınları ve çocukları evlerindeki yiyecek ve içeceklerini birbirleriyle müsabaka edercesine alayın önüne taşıyor ve kahraman askerlerimize ikram ediyorlar. Göztepe ve Seydiköy istikametine kaçan firarileri takip kollaları gönderiliyor. Reşadiye (Güzelyalı) civarında bir erimiz şehit düşüyor.
Bu olaylar olurken otomobille gelen 2. Tümen Komutanı Albay Zeki (Soydemir) hükümet konağına halkın alkışları arasında çıkıyor ve toplanan şehir ileri gelenlerinin intihabı ile eski Duyunu Umumi Müdürü Abdülhalim Bey'i vali tayin ediyor. Kolorduya yazdığı raporu Yüzbaşı Cevdet (Bilgişin) ile otomobille gönderiyor, halka da bir beyanname neşrediyor.
Biraz sonra 1. Tümen Komutanı General Mürsel (Bakü) hükümet konağına varıyor. O sarıda limandaki Fransız zırhlısından gelen bir Fransız subayı gemisinin telsizinin emirlerine hazır olduğunu bildiriyor. General Mürsel bununla İzmir'e girildiği müjdesini Ankara'ya veriyor."
Karşıyaka'dan İzmir'e verilen selam
"Bu sabah, Menemen civarında bir düşman çetesinin mukavemetini kıran ve bir subayla iki erini şehit veren 14. Süvari Tümeni halkın şiddetli alkışları arasında Menemen'e girmiş, izaz ve ikram olunduktan sonra İzmir'e doğru yürüyüşüne devam etmiştir. Karşıyaka'da İzmirlilerin haraketli alkışlarıyla karşılanan tümen vapur iskelesi yanına yerleştirdiği bataryasının 21 pare ateşiyle İzmir'i selamlamıştır.
Limandaki düşman gemileri ilkin bu atıştan ürkmüşler fakat işi çabuk anlamışlar. Körfezdeki Yunan savaş gemileri de Uzun Ada'ya doğru çekildiler.
3. Piyade Tümeninin Teğmen Besim komutasındaki süvari bölüğü de uzun bir yürüyüşten sonra saat on üçte İzmir'e gelmiştir.
Cephe Komutanlığı'na rapor
Kolordu karargâhı ile İzmir'e girerek kışlada komutanlık dairesine yerleştim. İzmir'in salimen alındığına ve asayişin muhafaza edilmekte olduğuna dir yazılan raporu Yüzbaşı Feridun (Dirimtekin) ile otomobille Nif istikametindeki Garp Cephesi Komutanlığı'na gönderdim. Hükümet Konağına giderek vali vekili ile beraber halkın tebriklerini kabul ettim.
Bir merkez kumandanlığı teşkil edilerek emrine inzibat kıtaları verildi ve emniyet teşkilatı yeniden işletilerek hükümet ve belediye ile işbirliği yapıldı. Şehirdeki yüzbinden fazla Rum, Ermeni ve Musevilerin ileri gelenleri hükümete getirilerek asayişin muhafazası ve saklanmış düşman asker, silah ve eşyasının kışlaya gönderilmesi tembih edildi. Tümenlere iskân bölgeleri verilerek iaşeleri temin olundu. Yunan ordusunun terk ettiği mühimmat ve eşya depoları muhafaza altına alındı.
Halkın yapmakta oldukları şenliklerin gece yarısına kadar devamına müsaade edilerek ondan sonra herkesin evine çekilmesi ve sükunetin muhafazası bildirildi.
Ana-oğulun karşılaşması
Karşıyaka'da yalılar boyunda küçük bir evde oturan ihtiyar annemle teyzemi görmek için oraya gittim. İhtiyar babam ve tüccar kardeşim Rodos'a kaçmak zorunda kalmışlardı. İzmir'de kalan teyzemin kocası Eczacı Yüzbaşı Ahmet'i Yunanlılar işgal günü şehit etmişler, böylece iki ihtiyar kadın yalnız başlarına ev bekçisi kalmışlar.
Savaş sırasında zaman zaman gözlerimin önüne gelen evimize yaklaştığım sırada çarşaflı ve uzun boyu ile eğile eğile gelmekte olan anamı tanıdım. Bilmiyorum nasıl bir duygu içindeydim o anda. Atımı insiyaki bir şekilde ona doğru sürdüm ve önünde attan atlayıp ellerine sarıldım. Annem belki de o anda dünyanın en mutlu insanlarından birisiydi. Önce vatan kurtulmuştu. Sonra ben, onun oğlu, muzaffer ordumuzun generallerinden biri olarak İzmir'e giren ilk süvari birliklerinin komutanıydım. Ve her şeyden önce beni sağ salim karşısında bulmuştu.
İşte ihtiyar anacağım çeşitli heyecanlar içende geçen ömründe bu yeni heyecanın ağırlığına dayanamadı ve 'vay Fahrim' diyerek düşüp kaldı. Arkadaşlarım onu kucakladılar ve evimize götürdüler. Yaşlı anacığım askerlerimizden benim hakkımda bir bilgi alabilir miyim diye dışarı çıkmış imiş.
Evde biraz oturdum. Teyzem küçük bir tepsi içinde bir dilim ekmekle tuz ve karabiber ikram etti. 'Hayrola' diye sorduğum vakit aldığım cevap şu oldu: 'İşte evladım, son günlerde buna kalmıştık.'
Hasretimi bir parça olsun gidermiş, bu akşam işlerimin çok olduğunu, bu sebeple gelemeyeceğimi, ancak ertesi gün öğle yemeğe geleceğimi söyledikten sonra tekrar ellerinden öpmüş ve görevimin başına dönmüştüm. Yapılacak işimiz o kadar çoktu ki anamıza doya doya bakmamıza bile zama yoktur. "
Rum mahallesinde tedirginlik
Geceyi şimdiki Atatürk Anıtı'nın bulunduğu Kramer Otel'de geçiren Fahrettin Altay, şöyle yazar:
"Sabaha karşı saat 3 sıralarında şiddetli tüfek sesleri ile uyandım. Emir subayım Üsteğmen Fevzi (Uçaner) de hemen fırladı. Birlikte otomobile atlayarak ilkin Rum mahallesine gittik. (Şimdiki Kültürpark bölgesi) Büyük evler hınca hınç insan dolmuş, kadınlar çocuklar ağlaşarak pencerelere yığılmışlardı. Bunlara korkmamalarını ve bu gibi şeylerin artık geçici olduunu söyleyip, teskin ede ede sokaklardan geçip Basmane civarındaki İslam mahallesine gittik. Orada anladık ki, bizim kolordunun ağırlıkları ile geride kalan bando takımı geç vakit İzmir'e girerken aşka gelen bando takımı İzmir Marşı'nı çalmaya başlamış, halk da heyecanlanarak sokaklara dökülmüş ve havaya silahlar atmaya başlamış. Şenlik yapıyorlarmış. Onları da sükunete getirdikten sonra yukarı mahalle ve sokaklardan geçip otele döndük. "
Tarif edilemeyen heyecan
Fahrettin Altay, günü değerlendirirken de şu ifadeleri kullanıyor:
"9 Eylül günü süvariler için tarihi ve şerefli bir gün olarak geçti. Ben de hem baba memleketim İzmir'e kavuşmak ham de burada kalmış olan rahmetli anacağım tarafında kucaklanmak bahtiyarlığına nail oldum. İzmir ilk gözüme çarptığı vakit bende olan heyecanı tarif edemem. O anda maddi hiç bir şeyin hakiki bir değer taşımadığını tam manasıyla hissettim. İşte bu an hayatımın en mutlu anı olmuştur. Bugün İzmir'de çıkan Sadayı Hak gazetesinde Moralızade Rifat imzasını taşıyan şu şiiri gözyaşları ile okuduk:
Özledik üç seneden fazla tahassürle sizleri / Bekledik rahm ile imdada şitab etmenizi / Kesmedik haktan ölürken bile ümidimizi / Var olun, azm ile kurtardınız en sonra bizi."