Barış Raporu: Dünyada güvenlik kötüleşiyor, NATO'nun geleceği yok
Almanya’da Leibniz Barış ve Çatışma Araştırmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan 2025 Barış raporunda dünyada güvenlik durumu daha da kötüleşmiş olduğu bildirildi.
Enstitünün bu yılki raporunda, ABD'deki siyasi değişimlere özel olarak dikkat çekiliyor. Araştırmacılar, özellikle ABD Başkanı Donald Trump ve "MAGA (Make America Great Again/ Amerika'yı Yeniden Harika Yap) hareketinin, çok kısa sürede ve neredeyse hiçbir direnişle karşılaşmadan dünyanın en eski demokrasisini otoriter bir rejime dönüştürmesini" eleştiriyor.
DW’nin haberine göre, uluslararası düzeyde ise, Washington'un "liberal kurum ve kazanımların yıkımını" teşvik ettiği belirtiliyor ve "Otoriter liderler ve diktatörlerle yakın ilişkiler kurulurken, liberal demokrasilerde aşırı sağcı popülist hareketler destekleniyor" deniyor.
Raporun tanıtımını yapan Christopher Daase, Avrupa'da da uluslararası yargının zayıflatılması, akademik özgürlüğün sorgulanması ve kiliseler gibi toplumsal aktörlerin özerkliğine müdahaleler başta olmak üzere, ciddî bir "otoriterlik bulaşma" tehlikesinin görüldüğünü söylüyor.
NATO'nun sonu mu geliyor?
Rapor, "Bugün bildiğimiz haliyle ABD ile Atlantik ötesi ortaklık sona ermiştir" tespitinde bulunuyor. Bu durumun, askerî işbirliği için de geçerli olduğuna dikkat çekiyor.
Rapora göre, "NATO'nun karşılıklı savunma taahhüdünün inandırıcılığı sarsılmış durumda. ABD ile Rusya arasındaki yakınlaşma yalnızca Ukrayna'nın değil, Avrupa'nın çıkarlarının da zararına olabilir."
Bu gelişme, Almanya ve Avrupa için doğrudan bir tehdit oluşturuyor. Daase, "Hâlihazırda NATO olmadan hiçbir şey yapılamadığı için kimse NATO'nun sonunu açıkça konuşmak istemiyor. Oysa NATO'nun değer temeli çoktan çöktü" diyor.
Daase, NATO'nun sonunu kabul etmese de, "NATO ile çalışmaya devam ederken aynı zamanda Avrupa'nın kendi kapasitesini güçlendirmesi" gerektiğini belirtiyor.
Avrupa'nın daha fazla iş birliği yapması gerekiyor
Barış raporunda Almanya'ya "şeffaf, aşamalı bir planla Avrupa savunma yapılarının geliştirilmesi ve entegrasyonu" tavsiye ediliyor. Ancak şimdilik Avrupa Birliği'nin bu hedeften uzak olduğu ifade ediliyor.
Hamburg Üniversitesi Barış Araştırmaları ve Güvenlik Politikası Enstitüsünden Ursula Schröder, "Hâlihazırda AB'de gördüğümüz şey, Avrupa'nın siyasî çerçevede ortak savunma kapasitesinin güçlenmesi değil, üye devletlerin ulusal savunmalarının güçlenmesidir" diyor.
Güvenliğin yalnızca askerî olarak tanımlanmaması gerektiğini belirten Bonn Uluslararası Çatışma Çalışmaları Merkezinden Conrad Schetter de, "Güvenlik mimarisine silahlanma kontrolü, güven artırıcı önlemler ve diplomasinin de dahil olduğunu" söylüyor. Etkili bir kalkınma politikasının şart olduğunu da belirten Schetter, silahlanmanın artmasının "küresel çapta silah ihracatı için bir serbest bilet" olmaması gerektiğine işaret ediyor.
"İsrail'e artık silah gönderilmesin"
Rapor, uluslararası hukukun dünya genelinde aşınmasından özellikle endişe duyuyor. Sivil nüfusun korunmasının ihlal edildiği, hastane ve okulların askerî hedef haline geldiği ve insanî yardımın engellendiği ya da siyasî amaçlarla kullanıldığı bir "savaşta insanlıktan çıkma" süreci yaşandığı ifade ediliyor.
Bu durumun, özellikle Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısında ve İsrail-Hamas savaşında açık biçimde görüldüğü belirtiliyor.
Özellikle Gazze'deki durum, araştırmacıları dehşete düşürüyor. Savaşın 53 binden fazla can kaybına yol açtığı ve bölgeyi büyük ölçüde yok ettiği belirtiliyor. Barış araştırmacıları, İsrail tarafından Gazze ve Batı Şeria'da kullanılabilecek tüm silahların bu ülkeye sevkiyatının "acilen" durdurulmasını talep ediyor ve "İsrail, uluslararası hukuku ve insan haklarını bariz şekilde ihlal etmekte ve meşru müdafaanın sınırlarını aşmaktadır" deniyor.
Alman hükümeti, Sol Parti milletvekillerinin verdiği soru önergesine verdiği yanıta göre, Ekim 2023 ile Mayıs 2025 arasında İsrail'e yaklaşık yarım milyar avro değerinde silah ihracatına onay verdi.
Bu ihracat arasında ateşli silahlar, mühimmat, silah parçaları, kara ve deniz kuvvetleri için özel donanım, elektronik ekipman ve özel zırhlı araçlar bulunuyor.
"Netanyahu Almanya'ya davet edilmemeli"
Rapor, Alman hükümetini uluslararası yargıyı ciddiye almaya çağırıyor. Bu bağlamda, Başbakan seçilmeden önce Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) lideri Friedrich Merz'in yaptığı bir açıklamaya atıfta bulunuluyor.
Merz, seçim zaferinin ardından, hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından tutuklama emri bulunan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'yu Almanya'ya davet etmek istediğini açıklamıştı.
Merz, Netanyahu'ya Almanya'yı "ziyaret edip hiçbir engelle karşılaşmadan geri dönebileceği" sözü vermişti. Raporda, Merz'in bu tutumu eleştiriliyor ve şu hatırlatma yapılıyor: "Uluslararası hukuk, devlet aklından önce gelir. Bu da İsrail Başbakanı Netanyahu'nun, Almanya'ya resmî bir ziyaret yapmasını dışlar."
Araştırmacılar ayrıca Almanya'nın "orta vadede" Filistin devletinin tanınması yönünde adımlar atması gerektiğini de belirtiyor ve "Filistin meselesinin kalıcı çözümü, İsrail'in güvenli sınırlar içinde bir Yahudi devleti olarak varlığını sürdürme hakkını hiçbir şekilde sınırlamayacaktır" diyor.