Yüzyıldır Türkiye’nin kalbi
Ankara, 100 yıl önce bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkenti olarak ilan edildi.
Bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 No, 13 Ekim 1923 (1339) tarihli kararında o günün diliyle aynen şöyle deniliyordu: “Ankara şehrinin Türkiye devletinin makarrı idaresi olması hakkındaki Malatya Mebusu İsmet Paşa Hazretleri'nin 2/188 numaralı teklifi kanunisi üzerine, Kanuni Esasi Encümeni'nce tanzim olunan 10/X/1339 tarihli mazbata, 13/X/1339 tarihli otuz beşinci içtimaın ikinci celsesinde bilkırae aynen kabul edilmiş ve Ankara şehrinin Türkiye devletinin makarrı idaresi olması, ekseriyeti azime ile takarrür etmiştir.”
Yasa değerindeki bu TBMM kararı, günümüz Türkçesiyle şöyleydi: “Ankara kentinin, Türkiye devletinin başkenti olması hakkındaki Malatya Milletvekili İsmet Paşa'nın (İnönü) 2/188 sayılı önergesi üzerine, Anayasa Encümeni tarafından düzenlenen 10/10/1923 tarihli otuz beşinci toplantı ikinci oturumunda okunarak aynen kabul edilmiş ve Ankara kentinin, Türkiye devletinin başkenti olması büyük bir çoğunlukla kabul edilmiştir.”
Başkente giden yol
Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 23 Ağustos 1923 tarihinde onaylanmıştı. Antlaşmanın 14 sayılı ek protokolüne göre, uzlaşma devletlerinin (İngiltere, Fransa, İtalya) orduları, bu onayı izleyen altı hafta içinde İstanbul'u boşaltarak Türk ordusuna teslim edeceklerdi. Düşman güçleri 2 Ekim 1923 günü İstanbul'u terk etmişlerdi. İstanbul'un kurtarılıp, fiilen yurt topraklarına katılması, yüzyıllarca Osmanlı devletine başkent olmuş bu kentin, hukuksal durumunun da saptanmasını gerektiriyordu. 23 Nisan 1920 tarihinden itibaren Ankara, yeni Türkiye devletinin zaten fiilen başkentiydi. Buna karşın, işgalin sona ermesinden sonra, İstanbul'un yine eskiden olduğu gibi başkent olarak kalmasını isteyenler seslerini yükseltmeye başlamışlardı. 1921 Anayasası'nda da başkent belirlenmemişti.
Bu sorunu ortadan kaldırmak amacıyla Malatya Milletvekili İsmet İnönü ve 14 arkadaşının hazırladıkları yasa tasarısı 9 Ekim 1923’de Meclis'e veriliyordu. Anayasada yapılacak değişiklikle bu konunun anayasa içine alınması gerekiyordu. Ancak zamanın darlığı, anayasa değişikliğinin daha uzun süreceği nedeniyle Anayasa Encümeni, ileride yeniden yapılacak anayasada yerini almak üzere, şimdilik konunun, bir Meclis kararı olarak alınmasını uygun bulmuştu. Bunun üzerine hazırlanan karar tasarısı Meclis'e sunuluyor ve büyük bir çoğunlukla kabul ediliyordu. Ankara’nın başkent olduğu, daha sonra, 1924 Anayasası'nın 2. maddesinde yerini alacaktı.
Nutuk’tan: Payitaht mı başkent mi?
Mustafa Kemal Atatürk, 1927 yılında verdiği Büyük Nutku’nda, Ankara’nın başkent oluşunu tarihe şöyle geçirecekti:
“Efendiler, Lozan Antlaşması'nın eklerinden olan düşman işgali altındaki topraklarımızı boşaltma protokolü uygulandıktan sonra, yabancı işgalinden tamamen kurtulan Türkiye'nin toprak bütünlüğü fiilî olarak sağlanmıştı. Artık yeni Türkiye Devleti'nin başkentini bir kanunla tespit etmek gerekiyordu. Bütün düşünceler, Yeni Türkiye'nin başkenti Anadolu'da ve Ankara şehri olarak seçme lüzumunda birleşiyordu. Bu seçimde, coğrafî durum ve askerî strateji en büyük önemi taşıyordu. Devletin başkentini bir an önce tespit ederek, içten ve dıştan gelen kararsızlıklara bir son vermek şarttı. Gerçekten de, bilindiği üzere, başkentin İstanbul olarak kalacağı veya Ankara olacağı konusunda öteden beri içeride ve dışarıda kararsızlıklar görülüyor, basında demeçlere ve tartışmalara rastlanıyordu. Bu arada İstanbul'un yeni milletvekillerinden bazıları, Refet Paşa başta olmak üzere, İstanbul'un hükûmet merkezi olarak kalması gereğini bazı örneklere dayanarak ispat etmeye çalışıyorlardı. Ankara'nın gerek iklim, gerek ulaştırma araçları ve gelişme kabiliyet ve istidadı ve gerekse mevcut tesisler ve kuruluşlar bakımından hiç de uygun ve elverişli olmadığını söylüyorlar; İstanbul'un ‘payitaht’ olması lazımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı. Bu ifadeye dikkat edilirse bizim ‘başkent’ deyimiyle kastettiğimiz anlam ile bu ifadelerdeki ‘payitaht’ deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak mümkün değildir. Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı resmen ve kanuni yoldan ilan ettirerek, ‘payitaht’ sözünün de yeni Türkiye Devleti'nde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lazım geldi. Dışişleri Bakanı İsmet Paşa, 9 Ekim 1923 tarihli tek maddelik bir kanun tasarısını Meclis'e teklif etti. Altında daha on dört kadar zatın imzası bulunan bu kanun teklifi, 13 Ekim 1923 tarihinde uzun görüşme ve tartışmalardan sonra çok büyük bir çoğunlukla kabul edildi. Kabul edilen kanun maddesi şudur: Türkiye Devleti'nin başkenti Ankara şehridir.”
Elçiliklerin Ankara’ya taşınması
Başkentin belirlenmesinden sonra pek çok ülke temsilciliğini Ankara’ya taşımayacaktı. TBMM açıldıktan sonra Ankara’da yalnızca Sovyetler Birliği ve Afganistan’ın büyükelçiliği bulunuyordu; buna 1925 yılına gelindiğinde Polonya ve Yunanistan büyükelçilikleri eklenecekti. İstanbul’da ise aynı yıl 18 devletin temsilciliği yer alıyordu. Başta İngiltere olmak üzere birçok devlet Ankara’yı başkent olarak görmemekte direniyor, başkentin İstanbul’a taşınacağını düşünüyordu. Türkiye, 1925 yılında büyükelçiliklere arsa ayrılacağına ilişkin bir karar alacaktı. İngiltere, başkentte tahsis edilen arsaya bina inşa etmesine karşın, büyükelçiliğini taşımamıştı. ABD ise Ankara’ya ilk büyükelçisini 1927 yılında atayacaktı. Atatürk’ün diplomatik taktiğiyle İngiltere’nin de direnci kırılacak ve 1930 yılında, başkent Ankara’da 10 ülke büyükelçilik, 14 ülke elçilik, 3 ülke de maslahatgüzârlık düzeyinde temsil edilecekti.