Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal'ın verdiği bilgilere göre, Atatürk 4 bin civarında kitap okumuş. (Resim: Grace Ellison, Ankara'da Bir İngiliz Kadın)

KONULAR

23 Nisan özel kulisi: 4 bin civarında kitap okuyan Atatürk’ün okumayla ilişkisi

Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün kitap dünyası hakkında verdiği bilgilere göre, Atatürk 4 bin civarında kitap okumuş. Ağırlıklı tarih kitapları okumuş, 1233 kitap. Sosyal bilimler alanında ki bunun içinde askeri bilimleri de içeren kitaplar var 1168 adet. Diğer alanlar; felsefe, psikoloji, temel bilimler ve din alanında 161 kitap. Uygulamalı bilimler 198, güzel sanatlar 212 kitap. 

TBMM’nin açılışının 101. Yıldönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutladığımız bu günlerde Atatürk’ün öğrencilik, askerlik hayatı ve Türkiye Cumhuriyetini inşa sürecinde kendini yetiştirirken kitap dünyasına daldığını biliyoruz.  Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal, Atatürk’ün okumayla ilişkisi nasıl başlıyor, kitapları nasıl okuyor, Atatürk’ün entelektüel kişiliğine bakınca ne tür bir okuma yaptığına ilişkin sorulara ilişkin verdiği bilgiler şöyle: 

Atatürk’ün adı da o listede 

Atatürk’ün ders dışı kitaplarla ya da okumayla ilişkisi onun daha Selanik Askeri Rüşdiyesi’nde okuduğu yıllarda Selanik’te çıkan Çocuklara Rehber adlı haftalık derginin soru bulmaca türünde yarışmalara katılarak, ilk deneyimlerini edindiğini görüyoruz. Çünkü dergi, fen bilimleri ve özellikle matematiğe dayalı soru ve bilmecelere doğru cevap veren öğrencilerin adlarını ertesi nüshada yayınlamaktaydı. İşte Mustafa Kemal’in adının da bu listede bulunması onun bu derginin okuru olduğunu göstermektedir.

Manastır Askeri Rüşdiyesi’nde bir gün Bursa’dan gelen arkadaşı Ömer Naci’nin Atatürk’e edebi kitaplar vermesiyle ders dışı okumalara başlar. Mustafa Kemal ders kitapları dışında da okunması gerekli ve yararlı kitaplar olduğunu arkadaşı Ömer Naci’den öğrenip, okumanın tadına ve heyecanına kendini kaptırdıktan sonra okulda özellikle Namık Kemal’le Tevfik Fikret’i gizli gizli okumaya başlar.

Fransızca öğrenen Mustafa Kemal, Türkçe kitapların yanı sıra Fransızca yazılmış dünya klasiklerini de okuyarak, ufkunu genişletmiştir.

Namık Kemal, Tevfik Fikret’i okumakla işe başlayan Mustafa Kemal, zamanla yerli diğer yazarların yanı sıra Voltaire, Rousseau ve Montesqieu gibi tanınmış fikir adamlarının kitaplarını okumuştur.

Atatürk kitapları nasıl okurdu?

Prof. Dr. Afet İnan’a göre Atatürk kitapları mutlaka masa başında okurmuş, elinde kırmızı, mavi uçlu kalemle bazen kitap üzerine çizgi ve işaretler yapmış, bazen de kurşun kalemle kağıtlara notlar almıştır. Atatürk çok okuduğunu biliyoruz ama kitapların altını çizmesinden ve okuduğu kitaplarla ilgili notlarından da anlaşılacağı gibi eleştirel bir okuma yaptığını görüyoruz.

Atatürk İstanbul’a geldiği zaman Yıldız Sarayı Kütüphanesi’nin yanı sıra fakülte kütüphanelerinden ve İstanbul Üniversitesi Merkez Kütüphanesinden kitap getirtir okur ve iade ederdi. Ama kendi kitaplarının aksine o kitapları çizmemeye özen gösterirdi.

Atatürk çeşitli yurt gezilerinde de kitaplarla ilgilenmekten geri kalmazdı. Kütüphanelere uğrar sorunlarıyla ilgilenirdi. Örneğin Antalya Müzesi’nde gördüğü yazma bir eserin mutlaka günümüz diliyle yayınlanmasını istediği gibi, 24 Ağustos 1925 günü Kastamonu’da Halk Kütüphanesini ziyaret ediyor buradaki kitapları yetersiz gördüğü için kütüphaneye 500 lira çıkararak, bununla faydalı kitaplar alın kitap sayısını çoğaltın talimatı vermiştir.

Atatürk Kaç Kitap okumuş?

Elimizdeki verilere göre Atatürk 4 bin civarında kitap okumuş. Anıtkabir Derneği bu kitapların tümünü yayımladı. Okuduğu kitapların dağlımı şöyle; ağırlıklı olarak tarih kitapları okumuş, 1233 kitap. Sosyal bilimler alanında ki bunun içinde askeri bilimleri de içeren kitaplar var 1168 adet. Diğer alanlar; felsefe, psikoloji, temel bilimler ve din alanında 161 kitap. Uygulamalı bilimler 198, güzel sanatlar 212 kitap. Bunun yan ısıra Atatürk öğrencilik, askerlik hayatı ve Türkiye Cumhuriyetini inşa sürecinde kendini yetiştirmek için farklı alanlarda okumalar yaptığını biliyoruz.

Atatürk’ün entelektüel kişiliğine bakınca ne tür bir okuma yapmıştır?

Atatürk’ün okuduğu kitaplara ve altını çizdiği ya da notlarına baktığımız zaman okuma etkinliğini hangi amaçlar için yaptığını şu şekilde ifade edebiliriz. Mesleki ihtiyaç için, çağı anlamak için, bilgiyi içselleştirmek için, kendi aklıyla karar almak ve toplumla birlikte ilerlemek için edinmiş olduğu bilgiyi toplumsallaştırdığını görüyoruz.

Atatürk’ün kitap okumadaki en belirgin özelliklerinden birsi, incelediği konuya ilişkin ya da ilgisini çeken konulardaki kitapları okurken bitirmeden bırakmamasıdır.

Atatürk ve devrimleri ile ilgili birçok kitap yazmış olan Kütüphaneci, Çevirmen, Araştırmacı ve Yazar Sami Naim Özerdim; …bir ulusu yeni bir yaşama kavuşturan adamın neler okuduğundan habersizi… Diyerek bu konudaki bilgi yoksunluğumuzu vurgulamıştır.

---

 

Devleti de cumhuriyeti de orduyu da Meclis kurmuştur.

TBMM’nin açılışının 101. Yıldönümünü kutluyoruz. 23 Nisan 1920 tarihi neden önemli.  Gazeteci, siyasetçi, yazar Uluç Gürkan,”TBMM’nin açılması 1923 Türk Devrimi’nin çıkış noktası, ilk adımıdır. Kimilerinin unuttuğu, bize de unutturulmaya çalışılan Türk Devrini, tarihin yeniden yazıldığı iki boyutlu bir kurtuluş ve kuruluş sürecidir” diyor. 

Gürkan’ın, değerlendirmeleri şöyle: 

Nutuk’taki anlatımla

23 Nisan 1920… TBMM’nin açılması 1923 Türk Devrimi’nin çıkış noktası, ilk adımıdır… Kimilerinin unuttuğu, bize de unutturulmaya çalışılan Türk Devrini, tarihin yeniden yazıldığı iki boyutlu bir kurtuluş ve kuruluş sürecidir.

Kurtuluş süreci, Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıyla başlamıştır. Nutuk’taki anlatımla, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış, parçalanmış ve işgal edilmiştir. Orduları dağıtılmış, silahları elinden alınmıştır… Ülke harap ve bitiktir. Ulus savaş yorgunudur… Yenilmez olarak ün salmış düşmana karşı umutlar tüketmiştir. Başta Halife Sultan, kimsede bağımsız yaşama iradesi kalmamıştır.

 Sakıncalı piyadedir Atatürk 

Bir tek Atatürk, ulusu ayaklandırmayı, işgalci devletlere karşı savaşmayı ve ülkenin bağımsızlığını kazanmayı öngörmektedir. Ancak yalnızdır. Ordusuzdur, silahsızdır. Kurtuluş ateşini yaktığında, padişah fetvası ile idama mahkûm bir sakıncalı piyadedir.

Atatürk, bütün bu olumsuz koşullara rağmen, Türkleri Avrupa’dan sonra Anadolu’dan da kovmak isteyen dünyanın en güçlü devletlerini dize getirmiştir. Türkiye’yi ülkesi ve ulusu ile bağımsızlığına kavuşturmuştur.

Atatürk bunu nasıl başarmıştır? Bu sorunun yanıtı bizi Atatürk’e, O’nun ulusal iradeye olan inancına götürmektedir.

Ulusal İrade

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlatırken, ulusal iradeyi demokratik bir süreç içinde harekete geçirmiştir. Önce Erzurum ve Sivas Kongrelerini toplamış, ardından Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) açarak bu demokratik süreci perçinlemiştir.

Erzurum ve Sivas Kongrelerinin en çarpıcı niteliği, alınan kararların demokratik kurallara uygunluğu ve kurtuluş için Türkiye halkının bireysel inisiyatifini demokratik yöntemlerle harekete geçirme çağrılarıdır.

Askeri zafer Millet Meclisinin eseridir 

Bu çağrıların ardından açılan TBMM ulusal iradeyi yansıtan yapısıyla bir askerî zaferin eseri değildir; tam tersine, askerî zafer Millet Meclisinin eseridir. TBMM’den önce ne bir devlet ne bir cumhuriyet ne de bir ordu vardır. Devleti de cumhuriyeti de orduyu da Meclis kurmuştur.

Tarihte pek çok ülkede savaşlar, ayaklanmalar, şiddet eylemleri ya da siyasi bunalımlar, demokrasiyi askıya almak, parlamentoyu kapatmak ya da parlamentonun yetkilerini yürütme organına devretmek için gerekçe olarak kullanılmıştır. Nitekim günümüz Türkiye’sinde de “beka sorunu” denilerek parlamenter düzenden vazgeçilmiş, tek adam rejimine geçişmiştir.

Kurtuluş Savaşı yıllarında ise bunun tam tersi olmuştur. Atatürk, tarihte birçok ülkede birçok önderin eğer varsa parlamentoyu kapatmak, yoksa kuruluşunu geciktirmek için yeterli neden sayacağı son derece ağır savaş koşullarını, parlamentonun açılmasını çabuklaştırmanın gerekçesi saymıştır. Parlamento üyelerinin durumdan ürküp parlamentonun açılışını ertelemeğe kalkışmalarından kaygı duymuştur.

Tarihte, parlamenter sistemin ve ulusal iradeye saygının ve inancın bu kadar ileri ve içtenlikli bir örneği yoktur.

TBMM bir yandan kurtuluş mücadelesini yönetirken, bir yandan da Türkiye’yi laik ve demokratik bir geleceğe yönlendirmiştir. Millet Meclis ve onun dayandığı ulusal irade, bitmiş ve tükenmiş bir topumu tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir geleceğe taşımıştır.

Osmanlı’nın 600 yıllık hukuk, siyaset, egemenlik kavramları ve kurumları terk edilmiş, demokratik ve çağdaş kavramlar, kurumlar benimsenmiştir. Siyasal egemenlik gökten yere indirilmiş, halife sultandan alınıp millete devredilmiştir. Toplum üzerinde bir sömürü ve baskı aracı olarak kullanılan hilafet ve saltanat gibi doğaüstü güç kavram ve kurumlar yıkılmış, egemenliğin kaynağı ilahî olmaktan çıkarılarak dünyevi ve insanî bir temele oturtulmuştur. Yönetenlerin, kuralları koyup yasa yapanların yönetme, kural koyma, yasa yapma yetkisini din dışında bir kaynaktan, özgür bireylerin iradesinden almaları sağlanmıştır.

Böylece gerçekleşen olay, halife sultana “mülk” olan Ortaçağ devlet düzeninin yıkılması ve ulusal iradeye dayalı kurumsal çağdaş devletin inşa sürecidir. Bu süreçte yeniden kurulması öngörülen sadece devlet değildir. Yeni bir toplum, yeni bir birey de yaratılmak istenmiştir. Ümmetin yerini milletin alması, Osmanlı saltanat düzenin kullarının özgürleştirilerek kadını ve erkeğiyle eşit yurttaş kimliğini kazanması öngörülmüştür.

Demokrasi Açılımı

Bu süreçte, Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti, TBMM odaklı bir demokrasi kurgusudur. Atatürk’ün her biri tek tek TBMM’den geçen devrimleri, çağdaş anlamda özgürlükçü demokrasi yolunu açmış, Türkiye’de demokrasinin maddi temeli oluşturulmuştur.

Hindistan’ın efsanevi lideri Gandi, “Mustafa Kemal’in utkusu” olarak tanımladığı bu demokratik devrim sürecini, “mazlum ve tutsak uluslar için vazgeçilmez bir reçete… özgürlük ve bağımsızlık sancağı” saymaktadır.

1923 Türk Devrimi’min damgasını taşıyan bu reçete günümüzde de geçerlidir. 1789 Fransız devriminin halkları Hıristiyan olan Batı dünyasının demokratikleşme sürecindeki anlamı, önemi, etkisi her ne olduysa, 1923 Kemalist Türk devriminin başta İslam coğrafyası, mazlum ve tutsak ulusların demokrasiye açılmasındaki etkisi de aynı doğrultuda olması 21. yüzyıl için barış ve istikrarın anahtarı olacaktır.