KONULAR
Soyadı kullanmaya 88 yıl önce başladı
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının öz adlarının yanında bir aile adına sahip olmalarını düzenleyen Soyadı Kanunu’nun 2 Ocak 1935’te yürürlüğe girmesinin üzerinden 88 yıl geçti.
Pek üzerinde durulmayan, yıldönümlerinde anımsanmayan, yeterince düşünülmeyen, bilimsel toplantılara konu edinilmeyen bu yasa aslında Türk Devrimi’nin en önemli adımlarından biriydi. Yeni Türkiye, Orta Çağ’dan kalma düzeni değiştirirken, toplumu çağdaşlığa, ileriye taşıyacak bu kararıyla Türk kimliğinin oluşması ve gelişmesine önemli katkı sunuyordu. Her Türk, kendi öz adından başka soyadının bulunması zorunlu kılınınca, aileler, eskinin lakapları, tabirleri yerine Türkçe soyadları alıyorlar ve geçmişin özünden çıkan binlerce yeni sözcük, Türkçenin zenginliğine ekleniyordu.
Cumhuriyet öncesinde, Osmanlı döneminde insanlar, baba adıyla anılıyordu. “Bunun oğlu” (ya da kızı) gibi kimliklendirme söz konusuydu ve “ondan doğma, gelme” anlamındaki Farsça “zade” eklenerek, yeni kimlikler belirlenebiliyordu. Söz gelimi: Şemsettinpaşazade Sezai gibi… Bazen de, “Beyzade” oluyordu. Lakabın sonuna “… oğlu” da -örneğin Köroğlu- eklenebiliyordu; Ağaoğlu Ahmet Bey gibi; ki Soyadı Kanunu çıkınca Ahmet Ağaoğlu olacaktı. Halk ise “lakap, şöhret…” sanlarını kullanıyordu. Ailedeki ataların belirgin niteliğine, özelliğine, becerisine ve mesleğine göre “Köse, Kâtip, Hasırcı, Etyemez” gibi adlar verilebiliyordu.
Türklerin soyadları yoktu
Eski Türklerde, İslamiyet öncesi dönemde ad vermeye son derece önem verilir ve yeteneğini göstererek o adı kazanırdı. Ancak, Türklerin 1934 yılına kadar bir soyadları yoktu! Bu eksiklik, birçok soruna yol açıyordu. Ailelerin belirli bir adı bulunmuyordu, evlilik birliği adsızdı, nüfus kayıtları sorunluydu. Ticaretten askere almaya kadar büyük zorluklar yaşanıyor, askerî okullarda öğrenciler doğuş yerlerine göre tanımlanıyordu.
İşte bütün bu sorunların çözümü için, Yeni Türkiye, aile başkanının alacağı ve bütün aile bireyleriyle birlikte o aileden gelecek olanların kullanacakları bir ikinci ad “Soyadı” almaları yoluna gidildi.
Soyadı Kanunu ile ilgili çalışmalar 1929 yılı öncesinde başlatılıyor ve çalışmayı yapanlar Mustafa Kemal tarafından ödüllendiriliyordu. TBMM’de görüşmelere 16 Haziran’da başlanmış, 2525 sayılı, 15 maddelik Soyadı Kanunu 21 Haziran 1934’te kabul ediliyordu. 2 Temmuz 1934’te yayımlanan kanun, 6 ay sonra 2 Ocak 1935’te yürürlüğe girecekti. Kanunla her Türk’ün öz adından başka soyadı taşıması zorunlu kılınıyordu. Soyadları “Türkçe olacak, rütbe, memuriyet, yabancı ırk ve ulus adlarıyla ahlaka aykırı ve gülünç” kelimeler soyadı olarak alınamayacaktı.
Atatürk soyadı
Türkiye Cumhuriyeti’ni yoktan var eden Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal’e, kanunun kabulünden 4 ay sonra, yürürlüğe girmesinden ise yaklaşık 2 ay önce, 24 Kasım 1934'te kabul edilen kanunla “Atatürk” soyadı veriliyordu.
Başbakan İsmet Paşa'nın sunduğu kanun teklifiyle; Büyük Kurtarıcı’ya, gerçekleri dile getiren en uygun, en güzel, en anlamlı soyadının verilmesi, Meclis'te oybirliğiyle alkışlar arasında kabul edilecekti. TBMM'nin, Mustafa Kemal'e “Atatürk”' soyadı verilmesine ilişkin oturumunu anlatan Anadolu Ajansı'nın haberi özetle şöyleydi: “Reis, kanun teklifinin heyeti umumiyesini okudu. Bundan sonra kürsüye gelen İsmet Paşa dedi ki: 'Arkadaşlar, Büyük Önderimiz, Cumhur reisimizin soyadı için kanun teklif ediyoruz. Düşündük ki, Soyadı Kanunu tatbik olunurken, Büyük Önder'in taşıyacağı adı tayin, Büyük Meclis'in borcudur. Bu kanunla Atatürk adını teklif ediyoruz. İnanıyoruz ki, Atatürk adıyla büyük Türk ulusu en büyük oğluna, en büyük saygılı hitabını yapmış olacaktır. (Alkışlar.)”
İlk soyadları Çin’de
Soyadı uygulaması değişik kültürlerde, çok farklı zamanlarda ortaya çıkar. Çin’de daha MÖ 2852’de imparatorluk emriyle herkesin bir aile adı alması zorunluluğu getirilir. Batı’da ise benzer uygulamalara daha sonraki yıllarda, günümüze daha yakın dönemlerde geçilebilir. Soyadı uygulamasının ilk örneklerine ise Roma İmparatorluğu’nda rastlanır.