Alsancaktaki al kan
İzmir’in kurtuluşunda, 9 Eylül 1922 sabahı kente ilk giren süvarilerin başındaki Yüzbaşı Şerafettin, Vilayet’in balkonundaki göndere Türk Bayrağı’nı öpüp çekerken, Alsancağın ak yıldızında, yaralı yüzündeki kanın izi vardı.
Büyük Taarruz’u başlatan Türk Ordusunun kovaladığı Yunan kuvvetleri, geride bıraktıkları yerleri yakıp yıkarak, tahrip ederek İzmir’e gelmiş, gemilere binerek ve başka yollarla kaçmanın yolunu tutmuşlardı. Türk Ordusu İzmir’e girdiğinde, kentte ve yakınlarında, kaçamamış Yunan askerleri, silahlı, bombalı Rumlar ve Ermeniler bulunmaktaydı. Yunan askerlerinin birçoğu da sivil elbiselerle halkın arasına karışmışlardı. Bu imkânı bulamayan Yunan askerleri, direnmeden, Türk askerini görünce sağa sola kaçışıyor ya da teslim oluyorlardı. Türk süvarileri, atlarının Kordon’daki parke taşlarına çarpan nallarından kıvılcımlar çıkararak, Konak Meydanı’na geldiklerinde de Yunan askerlerinden direnme gösterilmemişti.
Yalnızca öncü birliğinin (2. Tümen’in 4. Alay’ından iki bölük) komutanı Yüzbaşı Şerafettin; emir subayı Teğmen Hamdi, Teğmen Rıza ve erleriyle Pasaport’u geçtikten sonra bir sivilin attığı el bombası ile hafif yaralanmıştı. Bu sırada 1. Süvari Tümeni’ne bağlı 14. Alay’dan Yüzbaşı Zeki Bey, komutasındaki başka öncü birlikle Sarı Kışla’ya gelmiş ve Yunan bayrağını indirerek, Türk Bayrağı’nı çekmişti. Yüzbaşı Şerafettin de Vilayet’in balkonundaki göndere Türk Bayrağı’nı asmış, “Yüzbaşının yüzündeki hafif yaranın kanı Alsancağın, ak yıldızına bulaşmıştı.’’ Prof. Dr. Bilge Umar, 1974 basımı “İzmir’de Yunanlıların Son Günleri’’ adlı eserinde, Konak Meydanı’na birkaç dakika arayla ilk ulaşanların bu iki Türk subayı ile beraberindekiler olduğunu kaydediyor.
Mustafa Kemal geliyor
Mustafa Kemal Paşa, Başkomutanlık Meydan Savaşı’nı kazandıktan sonra, İzmir’e doğru akan orduların içinde ilerliyordu. İlk durağı kaçan ordunun yaktığı Uşak oldu. Burada, ayakta kalabilmiş eşraf konaklarından birinde İsmet (İnönü) Paşa’nın getirdiği esir Yunan generalleri Trikopis ile Dighenis’i kabul etti. Daha sonra “27 ev kalmış’’ yangın harabeliğine dönen Alaşehir’e geldi ve taşocağında karargâh kurup geceyi burada geçirdi.
Bu arada, büyük devletlerin temsilcileri, İzmir’e girmenin koşullarını görüşmek istediler. Mustafa Kemal, onlara, Salihli-Kasaba (Turgutlu) arasında randevu verdi. Ertesi gün Salihli’ye varan ve küçük bir evde konuk kaldıktan sonra yine yola çıkan Mustafa Kemal’i buluşma yerinde karşılayan olmadı.
Kemal’imiz geldi!
Aynı gün Yunan’ın ateşe verdiği Kasaba’ya ulaşıp yakılan köyleri geçen Mustafa Kemal Paşa’nın küçük otomobili, radyatöre su konulması için, Armutlu’da mola verdi. Halk çevreye dolmuştu. Koyu renk güneş gözlüğü takmış Mustafa Kemal önüne bakıyordu. Önce kimse onu tanımamıştı. Kalabalığın önündeki bir ihtiyar, koynundan bir resim çıkardı; önce resme sonra Mustafa Kemal’e birkaç kez baktı. Mustafa Kemal gözlüğünü alnına doğru kaldırınca, daha dikkatli bakan ihtiyar, “Bu sensin, bu!” diye bağırdı. Sonra kalabalığa dönerek, “Ey ahali koşun! Bu O’dur, Kemal’imiz geldi’’ der demez bütün halk otomobile koştu. Mustafa Kemal’in boynuna eline sarılıyorlar, otomobili omuzlarına almaya çalışıyorlardı.
İzmir’de
Mustafa Kemal, beş-altı otomobildeki karargâhıyla 9 Eylül 1922 Cumartesi günü Belkahve’ye gelerek, bir incir ağacının altından dürbünle, Kadifekale’de Alsancağın dalgalandığı İzmir’i izledi. Geceyi Nif (Kemalpaşa) kasabasında geçiren Mustafa Kemal Paşa, İzmir’e 10 Eylül Pazar günü girdi ve doğruca Vilayet Konağı’na gitti. Burada konsoloslarla görüşen Mustafa Kemal’i görmek isteyen İzmirliler, Konak Meydanı’nı doldurmuşlardı. Balkona çıkan Mustafa Kemal, kendisini coşkuyla alkışlayanları başıyla selamladı.
Mustafa Kemal, az sonra yanına gazeteci Ruşen Eşref’i (Ünaydın) ve yaverlerini alarak, önünde ve arkasında iki süvari birliğinin yer aldığı üstü açık otomobille Karşıyaka’da hazırlanmış eve gitti. Ruşen Eşref Ünaydın’ın anlattığına göre, evin mermer girişine, büyük bir Yunan bayrağı serilmişti. “Kadın, erkek İzmirliler, ‘Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü yerine getiriniz! Yabancı Kral, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak girmişti. Siz, lütfedin, bu karşılıkla o lekeyi silin’ diye yalvarıyorlardı.”
Mustafa Kemal, olduğu yerde durdu ve bunları söyleyenlere “tatlılıkla bakarak’’, “O, geçmişte hata etmiş. Bir milletin istiklalinin timsali olan bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem’’ demişti.