Erdoğan: ''Bizim niyetimiz kriz çıkarmak değil ülkemizin hakkını, hukukunu, onurunu, çıkarlarını ve egemenlik haklarını korumaktır'' (Foto: Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ''Bağımsız ve tarafsız yargımız ile yargı mensuplarımıza yönelik bu saygısızlığa gereken cevabı vermek devletin başı olarak herkesten önce bizim görevimizdir'' dedi.  

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ''Bizim niyetimiz asla kriz çıkarmak değil, ülkemizin hakkını, hukukunu, onurunu, çıkarlarını ve egemenlik haklarını korumaktır. Nitekim bugün aynı büyükelçilikler tarafından yapılan yeni bir açıklamayla yargımıza ve ülkemize yönelik bühtandan geri dönülmüştür'' dedi. 

Erdoğan, kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada, on ülkenin büyükelçisinin yaptığı açıklama ve sonrasında yaşananlara değinerek, şunları söyledi:

''Bin yıllık vatanımız Anadolu'da neredeyse her günümüz mücadeleyle geçmiştir. Bugün de ülke ve millet olarak sınırlarımızın güvenliğinden, siyasi, ekonomik ve sosyal alana kadar her cephede aynı mücadeleyi veriyoruz. Gazi Mustafa Kemal'in Milli Mücadele'nin en kritik safhalarından biri olan Sakarya Meydan Muharebesi'nde söylediği 'hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır' ilkesi ülkemiz için hala geçerlidir. 

Boş bıraktığımız, ihmalkar davrandığımız, gereken tedbiri almadığımız, yeterli tahkimatı yapmadığımız her alanın ülkemizin istiklali ve istikbali için bir tehdit olarak karşımıza çıktığı gerçeğini defalarca yaşadık. Bu tecrübenin ışığında diplomasiden güvenliğe, ekonomiden teknolojiye uzanan geniş bir yelpazede ülkemizi güçlü tutmak, milletimizin haysiyetini  korumak için canla, başla mücadele ediyoruz. Yürüttüğümüz mücadelede Cumhuriyetimizin bir asırlık birikimi, Osmanlı ve Selçuklunun on asırlık mirası, medeniyetimizin on beş asırlık zenginliği, devletimizin yirmi asırlık geleneği en büyük güç kaynağımızdır. 

Tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de önümüzde kimi dış, kimi iç kaynaklı sıkıntılarımız, zorluklarımız mutlaka vardır. Türkiye diye bir devletin, Türk Milleti diye bir milletin bırakınız sahip olduğu imkanları ve gücü varlığına bile tahammülü olmayanlar bugün de boş durmuyorlar. Kendi güvenlikleri ve refahları söz konusu olduğunda dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyenlerin ülkemizin aynı çerçevedeki hassasiyetlerine saygı göstermelerini elbette beklemiyoruz. Bunun örneğini darbelerden, vesayet düzenine verilen desteğe terör örgütleri konusunda sergilenen çifte standarttan bölgemizdeki insani güvenlik krizleriyle ilgili tutuma kadar sayısız örnekte gördük, görüyoruz. 

'Hak ettikleri cevabı alacaklardır'

Küresel yönetim sisteminin vanasını elinde tutanlar kendi sınırları içindeki tek bir olumsuzluk karşısında dahi her türlü hak ve hukuku askıya almayı meşru sayarken, milyonlarca insanın ölümünü duyarsızlıkla seyrediyor. Ucu kendilerine değen hususlarda hukuk, teamül ve ahlak tanımayanlar konu mazlum ve mağdurlar, konu Türkiye gibi hakkı ve adaleti savunanlar olduğunda ağız birliği yapıp bambaşka istikametlere yönelebiliyor. 

Geçmişte, uzunca bir süre bu anlayışla ülkemizi yönlendirenler, istedikleri gibi şekillendirebilenler Türkiye artık kendi duruşunu sergilemeye başladığında paniğe kapıldılar. 

Bir süredir yaşadığımız siyasi, ekonomik, toplumsal, diplomatik saldırılarını gerisinde işte bu panik halinin yol açtığı acelecilik ve saygısızlık vardır. Türkiye'nin nezaketini, teennisiyle davranma tarzını zaaf olarak görerek eski alışkanlıklarına yönelenler yaptıkları yanlışları görmedikleri sürece hak ettikleri cevabı alacaklardır. 

'Yargımızı bir grup büyükelçinin sigaya çekmesine tahammül edemeyiz'

Son dönemde bazı ülkelerin büyükelçileri tarafından yapılan hadsiz ve talihsiz açıklamayı da aynı çerçevede değerlendiriyoruz. Bu açıklama herhangi bir kişi ve konuyu değil doğrudan ülkemizin yargısını ve egemenlik haklarını hedef almıştır. Her şeyden önce bu tavır ülkemizdeki yargı teşkilatımızı, hakimlerimiz, savcılarımız, avukatlarımızla birlikte tüm yargı mensuplarımıza yapılmış bir büyük hakarettir. Anayasamızın 138. maddesinde belirtildiği şekilde Türk yargısı kimseden talimat almaz, kimsenin emrine girmez. Kendi yasama ve yürütme organlarımızın bile Anayasa gereği işine karışamadığı yargımızı bir grup büyükelçinin sigaya çekmesine tahammül edemeyiz. 

Dünyada nice acılar yaşanır, zulümler yapılır, adaletsizlikler sergilenirken Türkiye'yi dillerinde dolayanların amaçlarının hak, hukuk takibi olduğuna kimse bizi inandıramaz. Bağımsız ve tarafsız yargımız ile yargı mensuplarımıza yönelik bu saygısızlığa gereken cevabı vermek devletin başı olarak herkesten önce bizim görevimizdir. Cumhurbaşkanı olarak malum açıklamayı yapan büyükelçiler hususunda ülkem ve milletim adına ortaya koyduğumuz tavır işte bu sorumlu ve samimi duruşun tezahürüdür. 

'Niyetimiz asla kriz çıkarmak değil'

Bizim niyetimiz asla kriz çıkarmak değil ülkemizin hakkını, hukukunu, onurunu, çıkarlarını ve egemenlik haklarını korumaktır. Nitekim bugün aynı büyükelçilikler tarafından yapılan yeni bir açıklamayla yargımıza ve ülkemize yönelik bühtandan geri dönülmüştür. Viyana Sözleşmesi'nin 41. maddesine, yani ülkelerin kanunlarına ve nizamlarına uyulacağı, iç işlerine karışılmayacağı taahhüdüne bağlılıklarını ifade eden bu büyükelçilerin artık Türkiye'nin egemenlik hakları konusundaki beyanlarında daha dikkatli olacaklarına inanıyoruz. 

'Sıfata ne olursa olsun' 

Ülkemizin bağımsızlığına ve milletimizin hassasiyetine saygı duymayan hiç kimsenin, sıfatı ne olursa olsun, bu ülkede barınamayacağını da ayrıca ifade etmek istiyorum. 

Diğer yandan, bu süreçte kimin ülkenin ve milletin yanında durduğunu, kimin de ellerin kılıcını çaldığını bir kez daha hep birlikte gördük. Türkiye'nin bugün yaşadığı en büyük sancılardan biri de bu tür meselelerde yerli ve milli duruş sergilemeye başaramayan kimi siyasetçi, eski diplomat ve medya mensubundan oluşan güruhtur. Kişisel hırsları, ideolojik saplantıları ve kalplerini karartan kinleri uğruna kendi ülkelerinin aleyhindeki kampanyaların gönüllü aparatlığına soyunan, sözcülüğünü üstlenen mankurtları milletimiz yakından takip etmektedir.

'Bu hastalıklı zihniyetten de kurtulacağız'

Önümüzdeki dönemde güvenlik ekonomiye pek çok sorunumuzla birlikte inşallah bu hastalıklı zihniyetten de kurtulacağız. Esasen, ülke ve millet olarak, bu tür çarpıklıklarla uluslararası medyadan siyasetçisine kadar farklı kesimler üzerinden ilk defa karşılıyor da değiliz. Gezi olaylarında, neredeyse bir ay boyunca, ülkemizden yapılan canlı yayınları hatırlayın. Benzer hadiseler çok daha vahim boyutlarda Avrupa başkentlerinde yaşandığında aynı çevreler tek bir karenin bile dışarıya sızmasına izin vermedi. Ülkemizin yakın tarihlerindeki en büyük ihanetten olan 17, 25 Aralık emniyet, yargı darbe girişiminin ardından kopartılan fırtınaları da hatırlayınız. PKK terör örgütünün çukur eylemleri ve HDP'nin 6-8 Ekim kanlı sokak olayları sırasında yaşananları da hatırlayın. DEAŞ'ın ve PKK'nın sınırlarımız boyunca ve sınırlarımız içinde gerçekleştirdikleri kanlı eylemleri de hatırlayın. Ve elbette 15 Temmuz darbe girişimini hatırlayın. Bunların hangisinde ülkemize her fırsatta demokrasi ve hukuk düsturu çekenlerin haktan, adaletten, meşruiyetten... Hapsini bir kenara bıraktım, insanlıktan yana tavır aldığını gördünüz mü? Tam tersinde de terör örgütleri ve darbecilerin sırtları sıvazlanmış, Türkiye'nin seçilmiş yöneticileri diplomasi ve medya kıskacına alınarak pes ettirilmeye çalışılmıştır.''