Mecliste 27 yıl önce kurulan araştırma komisyonu deniz ve çevre kirliliği raporu hazırladı. TBMM'de halen Marmara'daki kirlenme konusunda verilmiş 13 araştırma önergesi var.  (Foto: Depo Photos)

Meclis, 27 yıl önce çevre ve deniz kirliliğini araştırmıştı

TBMM'de 1994 yılında kurulan araştırma komisyonu raporunda, ''Arıtılmamış evsel ve endüstriyel atıksular başlıca kirlilik kaynakları'' olarak gösterildi, toplu arıtım tesisleri kurulması, kurumlar arası koordinasyon sağlanması ve düzenlemelerin ''ivedilikle yapılması'' istendi.  

Kısaca TBMM Çevre Araştırma Komisyonu olarak adlandırılan komisyonun başkanlığını, araştırma önergesini de veren, DYP Isparta Milletvekili Ertekin Durutürk başkanlığını üstlendi. Komisyonu raporu 25 Ekim 1994 tarihinde Genel kurulda kabul edildi.  

Raporun ''Deniz kirliliği'' başlıklı bölümünde, şunlar yer alıyor: 

''Türkiye'de birçok bölgenin kıyı sularının, özellikle körfezlerin ve haliçlerin uluslararası standartlar da dikkate alındığında kirlilik oranlarının yüksek olduğu görülmektedir. Arıtılmamış evsel ve endüstriyel atıksular başlıca kirlilik kaynaklarıdır. Her gün yaklaşık 350 ton BOİ yükü, 1200 gr'a yakın civa ve benzer miktarda kadmiyum Marmara Denizi'ne atılmaktadır. Boğaz'ın kuzey girişi gibi, bazı sınırlı bölgeler dışında, kirleticilerin deniz suyundaki konsantrasyonuna dair çok az bilgi bulunmaktadır.

Karadeniz'in bazı bölgelerinde ötrofikasyon etkilerinin incelenmesi çevre koşullarının organizmaların çoğu için öldürücü olduğunu göstermiştir. Güney Akdeniz kıyısı yoğun tanker trafiğine maruz olup, bu faaliyet kıyı şeridi yakınlarında petrol kirlenmesi yaratmaktadır.''

Deniz kirliliğine çözüm önerileri

Raporda deniz kirliliğinin önüne geçilmesine yönelik öneriler şöyle sıralanıyor:

''-Kıyı Kanunu'nun gözden geçirilmesi yoluyla kıyı kaynakları ile sürdürülebilir kalkınmaya özel dikkat gösterilerek kıyı bölgelerindeki politaka hedeflerinin bağdaştırılması; kıyı yönetiminin idari düzenlemelerinin entegrasyonu ve bölgelerin hem bölgesel hem milli acılardan uygun şekilde tanımlanması;  

-Kıyı korunması için merkezi hükümet kaynakları ile mahalli vergiler, cezalar, kullanma ücretleri ve turizm geliştirme ücretleri yoluyla elde edilecek bölgesel kaynakların kombinasyonu halinde bir finans mekanizması yaratılması, kirletici faaliyetlerin sübvansiyonun durdurulması;  

-Uluslararası yaptırımların takibi ve uygulanması başlıca çözüm önerileri olarak sıralanabilir.

-Ayrıca, Çevre Bakanlığının 1993 yılında yayınladığı kıyı kirliliğinin önlenmesi hakkında evsel atıksu arıtma tesislerinin kurulması ve derin deniz deşarjlarına izin verilmemesine yönelik genelgesi de yaptırımcı bir çözüm niteliğindedir.''

Su kirliliğini kontrol ve önleme

27 yıl önce hazırlanan raporda sulardaki kirlenmenin kontrol altına alınması ve önlenmesini yönelik önlemler de ''Su kirliliğini kontrol ve önleme politikaları'' başlığı altında ele alınıyor. Bu konudaki ''Tesbitler ve tavsiyeler'' ise şöyle: 

''-Su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde gelişmesi, evsel atıklar ve endüstriyel tesisler için uygun atık su arıtım sistemlerini gerekli kılmaktadır.

-Endüstriyel gelişme, yoğun tarım ve havza nüfusunun hızla artması havzalarda yüzeysel ve yeraltı su kaynaklarına yoğun kirlilik yükleri getirmekte bu kaynakların su kalitesinin yapılaşmalara ait sorunların çözümlenmesi için belirli programlar hazırlanmalı ve uygulamaya yansıtılmalıdır.

İmkanlar birleştirilmeli

-Su kirliliğinin önlenmesinde kuruluşlar arasında yetki, koordinasyon, izleme, yaptırım ve denetim karmaşasının çözümlenmesi amacıyla mevcut düzenlemeler ivedilikle gözden geçirilmeli, kuruluşların bu fonksiyonlardaki rolleri açık bir şekilde tanımlanmalıdır.

-Su kirliliğinin izlenmesi, önlenmesi ve giderilmesi ile ilgili olarak mevcut imkanlar birleştirilmelidir. Türkiye genelinde üniversitelerin ve kamu kurumlarının donanımlara verimli bir şekilde kullanılmalı, gerekli koordinasyon sağlanmalı ve sağlıklı bir ölçüm ağı oluşturulması amacıyla ülke çapında bütün ihtiyaçlar belirlenmelidir.

Müşterek arıtım teşvik edilmeli

-Teknik koşullar değerlendirilerek, müşterek arıtım teşvik edilmeli, bu konu ile ilgili hukuki düzenlemeler getirilmelidir.

-Deniz, göl ve içme suyu kaynakları kıyılarında yer alan mevcut yerleşimlerin arıtım tesisleri ile ilgili yatırım programlarının belirli bir program dahilinde hazırlanması ve gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ilgili kuruluşlar koordineli olarak çalışmalı ve tesbit yapmalıdır, (iller bankası, DPT, Çevre Bakanlığı vb.)

Düzenlemeler ivedilikle yapılmalı

-Denizlerde kirliliğin önlenmesi ve deniz ortamının ve kıyı kaynaklarının korunması amacıyla Türkiye'nin dahil olduğu bölgesel programların verimli uygulanmasını sağlayacak düzenlemeler ivedilikle yapılmalı, bu konularda kuruluşlar arası işbirliği ve eşgüdüme özel önem verilmelidir.

- Rekreasyon alanlarında deniz suyunun periyodik aralıklarla mikrobiyolojik ölçümleri yapılmalı ve kamuoyuna duyurulmalıdır.

-Bu amaçla, mobil denetim ekipmanı çoğaltılmalıdır.

-Deniz ve göl kıyılarından kum alınması, maden çıkarılması, petrol aranması gibi faaliyetlerden ve su ürünleri istihsalinden kaynaklanan kirlenme önlenmelidir. Bu konularda yaptırım mekanizmaları güçlendirilmelidir.

-Türkiye'de su havzalarının karşı karşıya bulunduğu çevresel problemler idari ve mali özerkliğe sahip ve kendi içinde bağımsız bir yapıya sahip yeni model arayışlarının gündeme gelmesine neden olmuştur. Çevre Bakanlığınca yürütülen bu yöndeki çalışmaların ilgili, kuruluşlar ile verimli bir işbirliği ve eşgüdüm ortamı içerisinde değerlendirilmesi ve sürdürülmesi gerekmektedir.

-Körfezlerde kirlenmenin önlenmesi ve giderilmesi amacıyla sürdürülmekte olan ulusal ve uluslararası çalışmaların sonuçlandırılması için multi-disipliner bir yaklaşım ile darboğazların bir an önce tesbit edilmesi gerekmektedir, özellikle dış kaynaklı projelerin zamanında gerçekleşememesinin ulusal ekonomiye olan olumsuz etkileri gözardı edilmemelidir.

Kıyı yönetimi ve korunması

-Kıyı Kanunu'nun gözden geçirilmesi yoluyla kıyı kaynakları ile sürdürülebilir kalkınmaya özel dikkat gösterilerek kıyı alanlarında politika hedeflerinin tanımlanması;

. kıyı yönetiminde idari düzenlemelerin entegrasyonu ve bölgelerin hem yerel hem de ulusal açıdan uygun şekilde tanımlanması;

. kıyı korunması için merkezi hükümet kaynakları ile mahalli vergiler, cezalar, kullanma ücretleri ve turizm geliştirme ücretleri yoluyla elde edilecek bölgesel kaynakların kombinasyonu ile bir finans mekanizması yaratılması,

. kirletici faaliyetlerin sübvansiyonun durdurulması;

. uluslararası yaptırımların takibi ve uygulanması başlıca çözüm önerileri olarak sıralanabilir.

-Denizlerin deniz araçlarından kirlenmesinin önlenmesi amacıyla uluslararası taahhütler de dikkate alınarak, gemilerde ve kıyılarda gerekli donanım sağlanmalıdır.

-Deniz kazalarında acil önlemlerin alınması için tüm idari, kurumsal, teknik, mali ve hukuki düzenlemeler yapılmalı ve ivedilikle uygulamaya yansıtılmalıdır.

Boğazlar

-Türk Boğazları uluslararası boğazlar içinde jeopolitik ve jeostratejik konumu itibariyle farklı bir yere ve deniz ulaşımı yönünden büyük bir öneme sahiptir.

-Boğazlardaki deniz trafiği özellikle İstanbul Boğazı gibi yoğun yapılaşmanın yer aldığı bölgede doğal ve yapay çevre bakımından çok ciddi çevre riskleri taşımaktadır. Dünyada benzeri bulunmayan oldukça önemli ekolojik, tarihi, kültürel ve kentsel özelliklere sahip olan İstanbul Boğazının bir petrol yolu olması ile artan deniz trafiği açısından önemli boyutlarda çevresel bir baskı yaratmıştır.  

-Boğazlardaki deniz trafiğinden kaynaklanan çevre sorunlarının çözümlenmesi için gerekli hukuki düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Ulusal Acil Müdahale Planı Kanunu'nun (Taslak) bir an önce yürürlüğe girmesi için çalışmalar hızlandırılmalıdır.

-13 Ocak 1394 tarihinde yayınlanan ve 1 Temmuz 1994 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Boğazlar ve Marmara Denizi Trafik Düzeni Hakkında Tüzüğü, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından geçecek olan gemilerin geçişi sırasında can, mal, seyir ve çevre güvenliğini sağlamak amacıyla bir dizi yeni düzenlemeler getirmektedir. Tüzük Montreux Sözleşmesi'nin hükümlerine aykırı değildir ve Marpol Sözleşmesinin bir dizi maddesine hizmet edebilecektir. Tüzük gerekli altyapı imkanlarının hayata geçirilmesi ile hayatiyet kazanacaktır. Bu konuda gerekli olan yatırımların ivedilikle ele alınması gerekmektedir.

- Uluslararası mevzuat açısından değerlendirildiğinde; Türkiye'nin taraf olduğu "Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınımının ve Bertarafanın Kontrolüne İlişkin Sözleşme" - Basel Sözleşmesi", "Denizlerin Gemiler tarafından Kirletilmesinin Önlenmesine Ait Uluslararası Sözleşme" - Marpol Sözleşmesi hükümleri doğrultusunda uygulamaların hızlandırılması gerekmektedir.

-Türkiye'nin taraf olmadığı "Londra Boşaltma Protokolü", "Petro.1 Kirliliğine Karşı Hazırlıklı Olma, Müdahale ve İşbirliğine Dair Sözleşme ", "Petrol Kirliliği Karşılama Fonu Sözleşmesi" gibi yasal belgelere Türkiye'nin taraf olması veya olmaması ile ilgili değerlendirmeler ivedilikle yapılmalıdır.''

Araştırma komisyonu hakkında

TBMM 1994 yılında kurulan araştırma komisyonu, denizlerdeki kirlenmeyi de kapsayan çevre sorunlarının araştırılmasını öngörüyordu.  

Kısaca TBMM Çevre Araştırma Komisyonu olarak adlandırılan komisyonun başkanlığını, araştırma önergesini de veren, DYP Isparta Milletvekili Ertekin Durutürk'ün başkanlığını üstlenmişti.  

Araştırma önergesi 16 Aralık 1991 tarihinde TBMM Başkanlığına sunuldu, bir önerge bir ay sonra Genel Kurulda kabul edildi. Komisyon çalışmalarına 11 Aralık 1992 tarihinde başlanabildi.  

Komisyonun raporu 12 Temmuz 1994 tarihinde tamamlandı ve rapor 25 Ekim 1994 tarihinde Genel Kurul'da görüşülerek, kabul edildi.  

Raporun sunuşunda, Türkiye'deki ülkemizdeki çevre yönetimindeki darboğazların aşılmasında tüm ilgili kuruluşların ortak çevre politikaları üretilmesinde bir arada düşünmeleri ve davranmaları gerektiğinin bilinciyle, hükümet kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör ve gönüllü kuruluşlarla sağlıkla bir işbirliği ve eşgüdüm ortamı sağlanmaya çalışıldığı belirtiliyor.  

Bu kapsamda, valiliklerle ve baz kaymakamlıklarla da çevre yönetimindeki yerlerini tesbit için uygulamadaki sıkıntıları belirlemek ve önerilerini almak için yazışmalar yapıldığı ifade ediliyor. Bu yazışmalar çerçevesinde, 74 il merkezi içerisinde; 55 valilik, 27 il belediyesi, 903 yerleşim birimi, 480 ilçe kaymakamlığı, 215 ilçe belediyesi, 23 il merkezi valiliği ve belediye başkanlığı, 140 ilçe kaymakamlığı ve belediyelerinden cevap alınmış.  

Araştırma Komisyonu kurulduğu 1991 yılı sonunda Süleyman Demirel'in Başbakanlığını üstlendiği ve DYP-SHP koalisyonuyla kurulan 49. Hükümet işbaşındaydı. O günden bu yana geçen 27 yılda, Türkiye'de 7 genel seçim yapıldı, biri Cumhurbaşkanlığı kabinesi olmak üzere 18 hükümet kuruldu. 2021 yılına gelindiğinde Türkiye'deki en önemli gündem konularından biri Marmara Denizi'ndeki kirlenme. TBMM'nin 27 Dönemi'nde, Marmara Denizi'ndeki kirlenmenin konusunda 13 ayrı araştırma önergesi bulunuyor.