1 Ocak nasıl yılbaşı oldu ve bir Türk geleneği
Değerli çizer Ercan Akyol’un, üstat Melih Aşık’ın Milliyet gazetesindeki köşesinde yer alan karikatürü, çocukluk yıllarımızın yılbaşı gecelerine götürdü.
Karikatüre benzer şekilde, babam gece yarısı yaklaşırken, komşuların bir arada eğlendiği salondan başka bir odaya geçer, hazırladığı sakalını takar, beyaz bir çarşafa sarınır, eline de uzunca bir değnek alır, yeni yıla giriş anını beklerdi. O sıra biz çocuklardan birini de yanına çağırır, elimize bir demet çiçek tutuştururdu. Vakit geldiğinde ışıklar söner, elinde bir mumla salona giren babam, yaşlı bir ses tonuyla eski yıl olarak kısa bir konuşma yapar, iyi hatırlanmayı isteyerek veda ederken, ışıklar yakılır ve biz çocuklar koşarak neşeyle salona girer, “Hoş geldin yeni yıl” diye seslenirdik, herkes de birbirinin yeni yılını kutlardı.
Bu küçük oyunun, aslında çok eski bir Türk geleneğine dayandığını yıllar sonra öğrenecektim. Türklerin en uzun gecenin yaşandığı 21 Aralık’ta ve sonra ilk dolunayı da kapsayan Nardugan kutlamalarına kadar gidiyordu bu gelenek. Zamanla Türkiye’de yılbaşı kutlanmaya başlayınca, bu ritüel de kendisine bir yer ediniyordu; ancak yıllar içinde eğlence anlayışı değiştikçe ve AVM’lerde Noel babalar boy göstermeye başlayınca bu gelenek de tarihe karışacaktı.
İlk kutlamalardan bugüne
Acaba yılbaşı kutlamasına evrilen ilk törenler ne zaman başladı? Milattan önceki yıllarda Babililerin mart ayının sonlarında 11 gün süren ve yılın başı kabul ettikleri bahar bayramları ilk kutlamalar olarak gösterilir. Romalılar da baharın başlangıcı Mart’ın 25’ini yılbaşı olarak benimserler; ancak imparatorlar ve bazı üst düzey yöneticiler, görevde daha çok kalabilmek için takvim konusunda değişik kararlar uygulamaya koymaları üzerine Roma Senatosu, MÖ 153’de yılbaşını 1 Ocak’a alır. Julius Caesar (Sezar) da MÖ 46’da, bu yılı 445 güne uzatır ve yılbaşını 1 Ocak’a denk getirerek, karışıklıkları düzenler.
Hıristiyanlık yayıldıkça, Roma’daki yılbaşına karşı Katolik Kilisesi kendi kutlama anlayışını getirmek ister ve 1 Ocak’ı İsa’nın sünnet günü olarak kabul eder.
Orta Çağ’dan bakarsak; yılbaşı İngiltere’de 25 Mart’ta, Fransa’da astronomik olarak 22 Mart-25 Nisan’a denk gelen Paskalya Yortusu’nda, İtalya’da 15 Aralık’ta, İber Yarımadası’nda ise 1 Ocak’ta kutlanır.
Kilise, o sıralar, 25 Aralık’ın, İsa’nın doğum günü olarak “Christmas veya Noel günü” adıyla kutlanmasına karşıdır. Ancak, 337 yılında İmparator Constantinus’un vaftiz edilip Hıristiyanlığı devlet dini yapmasından sonra 25 Aralık kutlamaları devamlılık kazanır ve 354 yılında Roma piskoposu Liberius’un İsa’nın doğum gününün kutlanabileceği kararıyla resmîleşir.
Yılbaşı kutlamaları laikleştikçe, yüzyıllar içinde çeşitli geleneklerin de birleşimiyle Noel törenlerinin bir parçası haline gelir, değişik gelenekler de yılbaşı âdetlerine dönüşür. “Modern” anlamda yılbaşı kutlamalarının yaygınlaşması Fransa ve Amerika kaynaklıdır.
Osmanlı’da yılbaşı
Osmanlı, yılbaşı kutlamasıyla 1829 yılında İngiltere elçisinin Haliç’teki bir gemide verdiği baloya kazasker, serasker gibi devlet adamlarını davet edince tanışır. İstanbul’un gayrimüslim semti Pera’da yapılan kutlamalara ise Müslümanların da sessizce katıldığı Refii Cevat (Ulunay), Refik Halit (Karay), Ahmet Rasim, Ercüment Ekrem Talu’nun anılarında görülebilir. 1926 yılında Tayyare Piyangosu’nun yılbaşı çekilişinden sonra, 1929’da devletin üst kademesi Yılbaşı Balosu düzenler. 1935 yılında çıkarılan bayram ve tatillere ilişkin kanunla yılbaşı resmî tatil olur.
Atatürk de katılıyor
Cumhurbaşkanı Atatürk, 1937 yılbaşında Park Otel’dedir; büyük salonun girişinde, uzun bir masada, eğlenenleri izlemektedir. Hatay sorununun yaşandığı günlerdir ve görüşmelerin kesilmesi üzerine yurt dışından dönen Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras içeri girer. Atatürk, ona, “Hoş geldiniz; görüşmeleri kestiniz ha!” diyecektir. Kısa süre sonra ayağa kalkan Atatürk, “Arkadaşlar, burada benimle bu geceyi geçirenlerin 1937 yılı kutlu olsun” der ve sevgi gösterileri arasında oradan ayrılarak, o günlerin ünlü eğlence yerlerinden Tokatlıyan’a geçer.
___________
SAYGI NOTU: Bu yazıda, Kudret Emiroğlu’nun “Gündelik Hayatımızın Tarihi” ile Orhan Erinç’in, 29 Aralık 2002 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Yılbaşı ve Takvim” yazılarından yararlandım.