Şeyh Sait Cumhuriyet’e karşı ayaklandı
Türkiye Cumhuriyeti’nin tapu belgesi sayılan Lozan Barış Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te imzalanmasından birkaç ay sonra çıkarılan ayaklanmalarla âdeta hedefe konulmuştu.
“Musul sorunu”, Lozan Konferansı'nda çözümlenemeyince; konu Türkiye ile İngiltere arasında ileride varılacak bir mutabakata bırakılır. Emperyalistlerin her zaman iştahını kabartan bölgenin zengin petrol kaynaklarının üzerine oturan ve hiç kalkmak istemeyen bu güçler, çeşitli zamanlarda doğu illerinde ayaklanmaların baş göstermesinde önemli roller üstlenir. Bu ayaklanmalardan büyüğü olan “Şeyh Sait Ayaklanması”, 98 yıl önce 15 Nisan 1925'de Şeyh Sait'in yakalanmasıyla bastırılır.
Lozan Barış Antlaşması’nın 24 Temmuz 1923’te imzalanmasından sonra, Musul konusu, Türkiye ile İngiltere arasında 19 Mayıs 1924'te başlayan “Haliç Konferansı”nda ele alınır. Türkiye, Musul'daki haklarına ilişkin tezini savunurken, İngiltere, “Nasturi sorunu”nu ortaya atar ve Hakkâri’yi de ister. Şeyh Sait ayaklanmasından önceki büyük ayaklanma ise işte bu Nasturi ayaklanmasıdır.
Gazeteci yazar Uğur Mumcu, “Kürt İslam Ayaklanması” adlı kitabında; 5 Haziran'da sona eren toplantının ardından, 7 Ağustos 1924'te Nasturi ayaklanmasının baş gösterdiğine dikkati çekiyor: “Süryani papazlarından Nastoris tarafından kurulan 'Nastur' mezhebine bağlı Hıristiyanlar”dan olan Nasturiler, Hangediği bölgesinde Hakkâri Valisi Halil Rıfat Bey'i yaralayarak tutsak edip, jandarma komutanını öldürürler. Uğur Mumcu, ayaklanmadan önce, Hakkâri bölgesinde İngiliz misyonerlerinin görüldüğünü, “bu misyoner kılığındaki İngiliz subaylarının İmadiye ve Çömelek'te Nasturileri örgütledikleri ve ayaklanmaya hazırladıklarının anlaşıldığı”nı kaydediyor.
Uğur Mumcu, kitabında, “Turkish Petroleum” şirketinin 25 Temmuz 1923'te İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na başvurarak, Musul'un Türklere bırakılmamasını istediğine de dikkatleri çekiyor. İngiltere de 6 Ağustos 1924’te Milletler Cemiyeti’ne başvurarak Musul sorununun ele alınmasını ister. Nasturi ayaklanmasının bu başvurudan bir gün sonra çıkarılması da dikkat çekicidir.
İngiliz uçakları ateş ediyor
Hükümet, 14 Ağustos'ta ayaklanmayı bastırma kararı alarak, Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa'yı görevlendirir ve Kürt aşiretlerinden yararlanmak da düşünülür. Musul'daki İngiliz birlikleri ise hava akınları ile Nasturileri destekler. 21. Süvari Alayı'na 14 Eylül günü Şiraniş ve Birsivi'de üç İngiliz uçağı ateş eder. 4 Eylül günü ise aralarında Bitlis Milletvekili Yusuf Ziya'nın kardeşi olan 18. Alay Emir Subayı Teğmen Rıza ile Yüzbaşı İhsan, Teğmen Vanlı Hurşit, Teğmen Rasim ile 270 kadar er, 10 otomatik tüfek ve 380 tüfekle birliklerinden kaçarlar. Kaçan subaylardan biri Zaho'da İngilizlere sığınır. Nasturi ayaklanması 28 Eylül 1924 günü tamamen bastırılır.
Ayaklanmanın bastırılması için askerî harekât sürerken, Milletler Cemiyeti 20 Eylül'de Musul sorununu görüşmeye başlar. Türkiye'nin, Musul'da plebisit yapılması önerisine karşı çıkan İngiltere ise 9 Ekim'de Türk birliklerinin 48 saat içinde geri çekilmesini ister. Türkiye de geçici bir sınır çizilmesi amacıyla Milletler Cemiyeti'ne başvurur. 29 Ekim 1924'te Musul'u dışarıda bırakarak Türk-Irak sınırının geçici olarak saptanması üzerine, sorun dondurulmuş olur.
Bu kez Şeyh Sait ayaklanıyor
Şeyh Sait, Ağustos 1924'te Erzurum'da Cibranlı Halit Bey ve Mutki Aşireti Reisi Musa Bey ile yapılan toplantıda “Kürt İstiklal Cemiyeti” başkanlığına seçilir. Bu toplantıdan sonra ayaklanma tarihi, (Nevruz günü de olan) 21 Mart 1925 olarak belirlenir. İstanbul'daki Kürt Teali Cemiyeti (Kürt Yükselme Derneği) Başkanı Seyit Abdülkadir de 15 Kasım 1924'te kendisiyle ayaklanma için yapılan görüşmede, “bütün gücüyle destekleme” sözü verir. Ayaklanmaya “dinsel görüntü” verilmesini isteyen Seyit Abdülkadir, kendisiyle görüşmeye gelen Şeyh Sait'in oğlu Ali Rıza'ya, “Mustafa Kemal aleyhine yazılmış bildiriler” de verir.
Ancak ayaklanma belirlenen tarihten önce çıkarılır. Şeyh Sait'in, 300 atlı ile kardeşi Abdurrahim'in, Genç (Bingöl) ilinin Ergani ilçesine bağlı Eğil bucağının Piran köyündeki evinde olduğu sırada; Jandarma Birliği, haklarında tutuklama kararı bulunan birkaç eşkıyanın kendilerine teslim edilmesini ister. Şeyh Sait ve Şeyh Abdurrahim, “Şeref ve haysiyetlerinin zedeleneceği”ni öne sürerek bu kişileri teslim etmezler. Jandarma teğmenleri Mustafa ve Hasan Hüsnü'nün ısrarı üzerine, Şeyh Abdurrahim, adamlarına ateş açtırır ve iki teğmeni tutsak alır. 13 Şubat 1925 günü bu olayla başlayan ayaklanma kısa sürede büyür. Şeyh Sait, Genç, Maden, Siverek ve Ergani'yi ele geçirip Diyarbakır'a ilerler.
Hükümet 21 Şubat'ta Doğu illerinde sıkıyönetim ilan eder. Ayaklanmanın bastırılamaması üzerine Başbakan Fethi (Okyar) 3 Mart'ta istifa eder ve İsmet Paşa (İnönü) tarafından kurulan yeni hükümet 4 Mart'ta güvenoyu alır ve aynı gün Takriri Sükûn Kanunu çıkarılır.
Ayaklanmacılar, 7 Mart'ta kuşattıkları Diyarbakır'dan, kentteki direniş karşısında çekilmek zorunda kalırlar. 26 Mart'ta da ayaklanmacılara karşı başlatılan toplu saldırı sonrasında üstünlüğü ele geçiren ordu güçleri, 15 Nisan'da Şeyh Sait'i yakalarlar. Ayaklanma da mayıs ayında tamamen bastırılır. Şark İstiklal Mahkemesi'nce 28 Haziran 1925'te idamla cezalandırılan Şeyh Sait ve 46 adamının cezası bir gün sonra infaz edilir.
Amaç Kürt devleti
Uğur Mumcu, kitabında, ayaklanma konusunda bazı dikkat çekici noktalara da işaret ediyor: Açıklanan İngiliz gizli belgelerine atıfta bulunan Mumcu, ayaklanmadan sonra yurt dışına kaçan Şeyh Sait'in oğlu Ali Rıza'nın “Bağımsız bir Kürt devleti” kurulması için İngiltere'ye gitmek istediğini, bu amaçla İngiltere'nin Tebriz'deki Başkonsolosluğuna başvurduğunun ortaya çıktığını kaydediyor.
Kürt Lewrence’i Noel
Ayaklanmayı izleyen günlerde Fransız Yüksek Komiserliği de ülkesine bir rapor gönderir. Raporda, şu cümleler dikkat çekmektedir: “Şeyh Sait, 1918 yılından beri amacı İngiliz mandası altında bir Kürt devleti kurmak olan İstanbul Kürt Komitesi'ne bağlı olarak çalışmaktadır. Şeyh Sait, 1919 yılında Kürdistan Bağımsızlığı Türk Komitesi lideri Abdullah Djendel Bey tarafından İngilizlerin Kürt politikasında temel unsur olan Binbaşı Noel ile ilişkiye geçirildi.”
“Abdullah Djendel” hakkında bilgi edinilemediğini kaydeden Uğur Mumcu, Binbaşı Edward Noel'i ise “Kürtleri Mustafa Kemal'e karşı ayaklandırmaya” çalışan “Kürt Lawrence’i” olarak tanımlıyordu.
Öteki ayaklanmalar ve Musul’un sonu
Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılmasından sonra da kışkırtıcılar boş durmadılar. Hemen ardından Reçkotan ve Roman ayaklanmaları baş gösterdi. 1925'te Sason ayaklanması, 16 Mayıs 1926 günü de 1. Ağrı Ayaklanması çıktı. İşte bu ortamda Musul konusunda 5 Haziran 1926'da bir anlaşmaya varıldı. Buna göre Türkiye, Musul petrollerinin gelirinden 25 yıl süreyle yüzde 10 pay almayı kabul ederek, haklarından vazgeçti.