KONULAR
Ecevit, Kıbrıs Barış Harekatı’nı anlatıyor
Bülent Ecevit, Kıbrıs Barış Harekatı’nın planlanması, yapılışı ve sonrasında yaşananlar Gazeteci Mehmet Çetingüleç’e anlatmıştı.
Mehmet Çetingüleç’in “Ecevit’in Anıları - 12 Yıl Saklı Tutulan Veda Sohbetleri” isimli kitabın “Kıbrıs Barış Harekatı’nın Perde Arkası” başlıklı bölümünde o süreçte yaşananlar, bizzat kararı alan kişinin Bülent Ecevit’in ağzından aktarılır.
Harekat kararını alırken gelen tehditler, üstlenilen sorumluluk yer alır o anılarda. Ve sonrasında kendisine “Kıbrıs Fatihi” denmesine “Bizi amacımız fetih değil, barıştır” diye karşı çıkışı da..
Söyleşinin yapıldığı tarihte Kıbrıs Barış Harekatı’nın 30. yılı kutlanmaktadır.
Kıbrıs’ta şarkılarla verilen mesajlar
“Ecevit Başbakan olduktan birkaç ay sonra Kıbrıs karıştı. 15 Temmuz 1974’te adaya çıkan Yunanlı Albay Nichos Sampson komutasındaki askerler Rum lideri Makarios’u devirdi. Sampson Cumhurbaşkanı oldu. Ardından Rum çeteleriyle birlikte Türklerin yaşadığı kasabalara, köylere saldırıp soykırım uygulamaya başladılar. Sampson ‘Türk kasabı’ diye anılıyordu.
Kıbrıs’ta 1967 yılında da Türklere saldırılar olmuş, ancak ABD verdiği silahların kullanılmasını yasakladığı için adaya çıkarma yapılamamıştı. Rum ve Yunan çeteleri Türkiye’nin yine bir şey yapamayacağını düşünüyordu. Rum radyosu moral bozmak için sık sık ‘Bekledim de gelmedin’ şarkısını çalıyordu.
Oysa bu kez durum farklıydı. Ecevit, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne önceden hazırlık yaptırmıştı. Amerika dahil hiç kimse çıkarmayı engelleyecek durumda değildi.
Başbakan Ecevit, 20 Temmuz 1974’te radyo ve televizyondan Kıbrıs Barış Harekatının başlatıldığını açıkladı. Yunanlılar ve Rumlarla birlikte dünya şaşkınlık içerisindeydi. Kıbrıs Türkleri’nin Bayrak radyosu gün boyunca ‘Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim’ şarkısı çalmaya başladı:
Bülent Ecevit: Harekat günü, Başbakanlık kapısının önüne çıktım. ‘Biz yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getiriyoruz’ dedim. Barış Harekatı olmasaydı, Kıbrıs topraklarında Türk halkı diye bir halk kalmayacaktı. Kıbrıs Türk halkının özgürlüğü, aynı zamanda Türk ulusunun özgürlüğünün de bir güvencesidir.
ABD’den bombalama tehdidi!
Türkiye ayağa kalkmış, ‘Karaoğlan’ kahraman olmuştu. Dağlara taşlara adı yazılıyor, evlerin, kahvehanelerin duvarlarını, otomobillerin camlarını ‘Kıbrıs Fatihi’nin resimleri süslüyordu.
Kıbrıs Barış Harekatı, Ecevit’in Amerikalılara yaşattığı ikinci şoktu. Harekattan 20 gün önce ABD’nin koyduğu haşhaş ekim yasağını kaldırmıştı.
Bülent Ecevit: Amerika’nın dayatmasıyla Türkiye’de haşhaş ekimi yasaklanmıştı. 1 Temmuz 1974’te bir Bakanlar Kurulu kararı yayınlandık. Haşhaş ekimi yasağı sona erdiriliyordu. Amerika Birleşik Devletleri’nden buna çok yoğun tepki geldi. Fakat bu yasak yüzünden köylüler çok zor durumda kalmışlardı. Amerikalılar onların uğradıkları zarar dolayısıyla yardım vaadinde bulunmuşlar, ama bunu yerine getirmemişlerdi. Ayrıca bu yasağın karşılığı olarak bize askeri yardımın artırılacağı söylenmişti. Bu sözlerini de tutmamışlardı.
MSP ile kurduğumuz koalisyon hükümeti programının en başında, haşhaş ekim yasağını kaldıracağımızı söylemiştik. Bunu yaptık. Amerika’dan müthiş tepkiler geldi... Amerikalı bazı yetkililer, çok ağır tehditlerle dolu demeçler veriyorlardı: ‘Sultan Ahmet Cami’ni bombalarız’, ‘Haşhaş ekilen köyleri bombalarız’, ‘NATO’dan Türkiye’yi çıkarırız’, ‘Türkiye’ye saldırırız’, ‘Türkiye’yi bombalarız’ gibi…
Fakat ben aldırış etmedim bu tehditlere, çünkü çok haklıydık… Bir yandan yasağı kaldırırken, bir yandan da haşhaş ekiminin gençliğe zarar vermemesi için gerekli bütün tedbirleri hazırlamıştık. Bu tedbirleri Birleşmiş Milletler’e sunduk. BM bizi haklı buldu ve hazırladığımız programı bütün dünyaya örnek gösterdi. Bununla beraber Amerika Birleşik Devletleri bize saldırıya devam etti, çünkü onlar da haksız olduklarını biliyorlardı.
O sırada Cumhurbaşkanı Nixon’un başı dertteydi. Halkını avutacak, oyalayacak bir şey bulmaya ihtiyaçları vardı. Bizim haşhaş yetiştiren köylülerimizi gözlerine kestirmişlerdi.
Bunun hemen arkasından 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta darbe oldu. Yunanistan adına yapılan bir darbe… Yunanistan’da cunta hükümeti vardı 6 yıldır. Türkleri tamamen yok etmeyi planlıyorlardı, bunu açıklamışlardı. Makarios da Türkleri yok etmek niyetindeydi, fakat Enosis’i, yani Yunanistan’la birleşmeyi istemiyordu. O sırada Yunanistan’da bir cunta yönetimi olduğu ve Kıbrıslı Rumlara da baskı rejimi uygulanacağını düşündüğü için istemiyordu. Ama cunta da Makarios da Türklere soykırım planlıyordu.
Cuntacılar, ‘Amerika şu sırada Türkiye’ye çok kızgın, Kıbrıs’ta darbe yapmamızın tam zamanı, Amerika da bize destek olur veya karşı çıkmaz’ düşüncesindeydiler. 15 Temmuz darbesinin çok kanlı olacağı belliydi. Rumlar yalnız Türklere karşı bir soykırıma başlamakla kalmamıştı. Aynı zamanda Rum gerillaların kendi aralarında çok ciddi kavgalar vardı. Barış Harekatı’ndan kısa bir süre sonra Kıbrıs’a, Lefkoşe’ye, Girne’ye gittiğimde, duvarlarda Rum gerillalarının birbirlerine karşı tehdit dolu yazılarını gördüm.
Beş günde harekat planı
Yunan cuntası Kıbrıs’ta darbe yapınca Ecevit müdahale için şartların olgunlaştığına karar verdi:
Bülent Ecevit: Ben 15 Temmuz günü Afyon ve Denizli’ye gidecektim, haşhaş ekimi ile ilgili karar verirken aldığımız tedbirleri anlatacaktım. Etimesgut’taki askeri hava meydanına gittiğimizde bana Başbakanlık’tan Yunan cuntasının darbesiyle ilgili mesaj geldi. Onun üzerine Denizli gezimi iptal ettim, sadece Afyon’a gittim. Orada hem köylülere gereken bilgileri verdim, telkinlerde bulundum hem de Kıbrıs’taki Türklerin haklarını sonuna kadar koruyacağımızı söyledim.
Afyon’a hareket etmeden önce Ankara’da gerekli talimatı vermiştim. Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay, kendi aralarında durumu tespit etsinler, neler yapılabilir bunları görüşsünler, ben dönünce bir araya gelelim, demiştim. Döner dönmez hemen Başbakanlık’ta Milli Güvenlik Kurulu’nu toplantıya çağırdık.
Londra’da uzun gece!
Yunan cuntasının darbesinden sonra kısa sürede Kıbrıs’a müdahale edilebildi. Hızlı müdahalenin sırrı hazırlıkların önceden tamamlanmış olmasıydı.
Bülent Ecevit: Aslında hükümeti kurduğumuzda ilk yaptığım işlerden biri, Kıbrıs’ta Türkler bir saldırıya uğrarsa, tehditlerle karşılaşırlarsa, ne gibi tedbirler alınabileceği ile ilgili incelemeler yapmıştım. Bu yüzden içim rahattı… O incelemeler sırasında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, bu işin üstesinden gelebileceği sonucuna varmıştım. Bu beni rahatlatmıştı.
Üç garantör devleti var Kıbrıs’ın; Türkiye, Yunanistan ve İngiltere… Bir adım atmadan önce mutlaka onlarla görüşmem gerekiyordu ama Yunanistan saldırgan ülkeydi… Derhal İngiltere’ye gitme kararı verdim, yani onlardan davet beklemeksizin… ‘Geliyoruz…’ deyip, zannederim 16 Temmuz’da Londra’ya gittim.
Bunun öncesinde de harekat için hazırlıkların hemen başlamasını söyledik. Çok kısa bir sürede çıkarma yapabilecek duruma gelmemiz gerekiyordu. Gerekli birliklerin, hava ve deniz kuvvetlerinin hazırlıklarının üç gün içinde gerçekleşmesini istemiştik.
Bizim bu hazırlıklarımız tabii göz önünde gerçekleşiyordu, çünkü uzaydan da izliyorlardı. Fakat daha önceki yıllarda benzer hazırlıkları yapıp, çıkarma yapmadığımızı gören Yunanistan, İngiltere, Amerika, ciddi bir harekatta bulunmayacağımızı düşünüyorlardı. Böyle düşünmeleri de bizim işimize geliyordu.
Temmuz’un 16’sını 17’sine bağlayan gece Londra’da İngiltere Başbakan’ı James Callahan ve Dışişleri Bakanıyla bir araya geldik. Dışişleri Bakanımız rahmetli Turan Güneş, o sırada Çin’de idi. Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık (CHP), İçişleri Bakanı Oğuzhan Asiltürk (MSP) gelmişti benimle Londra’ya. Uzun bir görüşme yaptık İngilizlerle ertesi sabaha kadar… Kıbrıs’taki Yunan darbesinden dolayı fazla rahatsızlık duymaz gibi bir havadaydılar, beraber müdahale etme düşüncesini kabul etmediler. Görüşmeler sırasında Başbakan da diğerleri de sık sık dışarı gidiyorlardı. Sonradan anladık ki, bu gidişler, Amerikalılarla yapılan görüşmeler içinmiş…
Amerika ikna etmek isterken düğmeye basıldı
Ve Amerika devreye girdi. Üst düzey bir temsilci Ankara’ya gönderildi:
Bülent Ecevit: İngilizler, bu gidiş-dönüşlerin sonunda Amerika’nın bir mesajını getirdiler. Önemli bir Amerikalı danışman Sisco’nun toplantıya dahil olmak istediğini söylediler. Ben, Amerika’nın müttefikimiz olduğunu ve her konuyu görüşebileceğimizi ama Kıbrıs’ta garantör olmadığı için bu toplantıya katılamayacağını ama isterlerse daha sonra ayrıca görüşebileceğimizi anlattım.
Ertesi gün Sisco Türkiye’ye geldi. Onunla ve beraber gelen yetkililerle uzun bir görüşme yaptık. Görüşmelerimiz sırasında bir askeri harekata çok da hazırlıklı olmadığımız havasını vermeye çalışıyordum ki, bizi engellemeye kalkışmasınlar… Sisco da ikide bir kalkıp Amerika ile konuşuyordu. Sonunda dedi ki, ‘Ben Atina’ya gideyim, Yunanlılarla görüşeyim, herhalde bir sonuç alabiliriz.’
Ben de, bizim böyle bir görüşmeyi istemediğimizi ama onların Yunanlılarla görüşebileceklerini söyledim. ‘Ama en geç Cuma günü gelin, daha fazla geç kalmayın’ dedim. Neden bu süreye ihtiyaç duyduğumuzu sordu. Meclis’te toplantı olduğunu belirterek ‘bu toplantı sırasında sizin Ankara’da bulunmanız doğru olmaz’ dedim.
Kendisini o şekilde idare ettik. Atina’dan sonra tekrar bize geldi. Ama Atina’da hiçbir ciddi görüşme yapamamış, cunta komutanlarının başları son derecede havadaymış ve gayet sert konuşmalar yapmışlar. Yani oradan hiçbir sonuç alamamış. Alamayacağı belliydi. Bize geldi, verilen saatten çok geç geldi, gece yarısını geçmişti. Bizi bir askeri harekata başvurmamamız konusunda ikna etmeye çalıştı.
Oysa ABD Temsilcisi Sisco, Ecevit’le görüşürken Türkiye askeri harekatı başlatmıştı:
Bülent Ecevit: Sisco ile görüşmelerin sonlarına doğru harekatı söyledik… 1967’de Kıbrıs’ta Türkler soykırımla karşılaştığı zaman, Türkiye’nin bazı girişimlerde bulunmak istediğini ama Amerika’nın Türkiye’nin elini kolunu bağladığını ve sonucun ortada olduğunu anlattık. ‘Onun için bu sefer sizi dinlemeyeceğiz!’ dedim. ‘Yani... Siz askeri harekata kararlı mısınız?’ diye sordu. ‘Kararlıyız…’ dedim. ‘Ne zaman yapacaksınız bu harekatı?’ dedi. Saatime baktım, ‘Şu sıralarda başlamış olması gerekir…’ dedim.
Çok üzüldü tabii, kapkara oldu yüzü… Amerika da böyle bir şeye alışmamış… ‘Siz şimdi havayollarını da kapatırsınız’ dedi. ‘Evet’ dedim. ‘O zaman ben bir an önce gidiyim’ dedi. ‘İyi olur... Daha güzel bir zamanda sizi bekleriz’ dedim.
Vedalaşmak üzere Başbakanlık kapısına birlikte yürüdük, tam ayrılacak, durdu; dedi ki, ‘Dışarıda gazeteciler doludur, onlara ne diyeceğim?’ dedi. ‘Bir şey söylemek istemiyor musunuz?’ dedim. ‘Ne diyebilirim?’ dedi. ‘O zaman ben bir eski gazeteci olarak, gazetecilerle görüşürüm size müdahale etmezler’ dedim.
Sabahtan rica etmiştim gazetecilere, ‘Bugün bana hiçbir şey sormayın…’ diye… Bu sözlerini tuttular. Yabancı gazeteciler de ne olduğunu anlamadıkları için soru sormadılar. O şekilde uğurladık.
Amerikalı diplomat Ecevit’in kulağına ne dedi?
Sisco Ankara’dan ayrılıp tekrar Yunanistan’a gitti. Türkiye’nin Kıbrıs Harekatıyla birlikte Yunanistan da karışmış ve 6 yıldır iktidarda olan darbeciler devrilmişti:
Bülent Ecevit: Sisco Yunanistan’a gitti, ama artık orada da rejim değişmişti. Oradan tekrar Ankara’ya geldi. Rahmetli Turan Güneş görüştü onlarla… Ben kapıdan uğrayıp, ‘Hoşgeldiniz!’ dedim ve ellerini sıktım. Ayrılırken, Sisco’nun yardımcılarından biri kulağıma eğildi, ‘Sizi kutlarım’ dedi.
Sonra Amerika’ya gittiğimde, Sisco, çok önemli bir kuruluşta benim onuruma yemek verdi ve bana bir konuşma yaptırdılar.’
Amerika’ya karşı açık davranılmalı
Deneyimlere dayalı olarak Türk devlet adamlarının Amerika’yla ilişkilerinde dikkat etmesi gereken çok önemli bir noktanın altını çiziyordu.
Bülent Ecevit: Amerika’yla ilişkilerde çok açık davranılırsa sağlıklı ilişki kurulabilir. Bazı sıkıntılar çekilebilir, biraz kavga gürültü olur ama sonunda uzlaşılır.
Harekatın sınırları daha geniş tutulabilir miydi?
Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün tek kurşun atmadan Hatay’I almasından sonra ikinci toprak kazanımı Bülent Ecevit’in Kıbrıs Barış Harekatı’yla gerçekleşmişti. Ancak harekat Kıbrıs Türkleri’nin bulunduğu bölgenin ötesine geçmedi. Türkiye’da bazı yorumcular ‘Eğer harekat sınırlı tutulmasa Türkiye’nin masada eli daha güçlü olurdu’ şeklinde değerlendirmeler yapıyordu ama Ecevit aynı fikirde değildi.
Bülent Ecevit: Kesinlikle öyle değil, çünkü orada 150 bin Türk vardı, 600 bin kadar da Rum. Biz dünyadan hiç tepki almadan Barış Harekatı’nı yaptık. Eğer ölçüyü kaçırsaydık ‘işgalci devlet’ durumuna düşmüş olacaktık. ‘Kurtarıcı devlet’ işleviyle Kıbrıs’a gittik. Kıbrıs’ta bir darbeyi önlemek ve Türkleri soykırımdan kurtarmak için harekat düzenledik. Eğer adanın bütününü almaya kalkışsaydık, bütün dünyayı da karşımıza alırdık. Aslında hiçbir diplomasi uzmanı da böyle bir iddiada bulunmuyor.
Peki Kenan Evren’in bir açıklamasında söylediği gibi Türkiye’nin ‘fazla toprak alması’ gibi bir durum sözkonusu olmuş muydu?
Bülent Ecevit: Hayır… Öteden beri Türkelrin elinde var olan toprak miktarı yüzde 30 küsur oranında. Onun (Evren’in) öyle bir konuşma yapmış olmasına çok içerledim.
Ecevit, adadaki nüfusun korunmasını esas alıyordu.
Bülent Ecevit: Kıbrıs’ta Türkleri barışa kavuşturmak için ne yapmak gerekiyor? Bunu da düşünerek ona göre hareket ettik.
1967’de İnönü başbakanlığındaki hükümette bakandım ve tabii o dönemde Kıbrıs’ta istenmeyen bazı gelişmeler yaşanmıştı. O deneyimle 1974’te Başbakanlığa geldiğim vakit ‘Kıbras’ta bir şeyler olabilir, Türklerin başı derde girebilir, mutlaka hazırlıklı olmalıyız’ dedim. Genelkurmay’la her ihtimale karşı planlar yaptım. Eğer Kıbrıs’ta ve Yunanistan’da gerekli tedbirleri almak zorunda kalırsak durum ne olur, nasıl sonuç alabiliriz? Olumlu sonuçları almak için neler yapmalıyız? Bütün bunları değerlendirdim. Eminim ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gücü bir harekatı barış içinde yapmaya yeterlidir. Ayrıca Yunanistan’da 6 yıldan beri işbaşında olan bir cunta hükümeti vardı. O yüzden Yunanlıların dünyada itibarları düşüktü. Ayrıca devlet başkanının başı dertteydi. Makul ölçüler içerisinde Kıbrıs sorununu çözebileceğimize inanıyordum. Diplomaside koşulları değerlendirmek çok önemli. Biz o sırada bulunan ortamı çok iyi değerlendirdik. Kısa sürede, birkaç gün içinde olumlu sonuç aldık.
‘Kıbrıs Fatihi’ uyarısı!
Ecevit, Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra sokaktaki coşkuyu bir genelgeyle franlemeye çalıştı.
Bülent Ecevit: Büyük bir mutluluk yayılmıştı Türkiye’ye. Türk ulusu kendine daha çok güvenir duruma gelmişti. Bana ‘Kıbrıs Fatihi’ diyarlardı, ama ben asla bu deyimi kullandırtmadım. Tam tersine mesela otobüslere ‘Kıbrıs Fatihi’ diye miğferli resimlerim asıldığı zaman valilere telefon ettim ‘Böyle bir şey yaptırmayın, bizim amacımız fetih değil barıştır…’ diye. Ama buna rağmen ‘Kıbrıs Fatihi’ sözü yerleşti. Toplumda büyük bir heyecan vardı. Türk ulusu uzun yallardan beri ilk defa kendini kanıtlamış oluyordu. “