KONULAR
Cumhuriyet: 'Hâyâl'den 100. yıla
Atatürk, Cumhuriyet'i daha Kurtuluş Savaşı'nın başında kafasında şekillendirmeye başladı. Erzurum Kongresi'nde Mazhar Müfit'in (Kansu) günlüğüne bunu düşünceyi not ettirir. Çevresindekilerin bile "hâyâlperestlik" olarak gördüğü Cumhuriyet fikri, dört yıl sonra hayata geçirilir.
Tuttuğu günlüğe her olayı günü gününe not alan Mazhar Müfit "Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber" adıyla yayımlanan anılarında 7-8 Temmuz 1919 gecesi yaşananları şöyle yazar:
".... Süreyya Yiğit'in 'Muvaffak olduktan sonra dahi iş bitmiyor Paşam, memleketin namütenahi çalışmaya ve inkılap vücuda getirmeye ihtiyacı var' şeklindeki mütaalası ile mevzu memleketin bünyesine intikal etti. Paşa vatanın kurtarılmasından sonra Cumhuriyet ilanının şart olduğu hakkındaki mütalaa ve inanını bir kere daha sağladıktan sonra
-Mazhar, defterin yanında mı? diye sordu.
-Hayır Paşam, dedim.
-Zahmet olacak amma bir merdiven inip çıkacaksın. Al gel... dedi.
Nerede ise sabah olacaktı. Fakat onun yanında iken dünya, gecesi gündüzü olmayan bir alemden ibaretti. Binaenaleyh uyku ihtiyacı da yoktu. Hemen aşağıya indim. Not defterimi alıp geldim.
O, hatıra defterime ve günü gününe bir hadiseyi not edişime hem memnun hem de bazen latife etmekten kendini alıkoyamazdı.
'Hafızalarımız zayıfladığı zaman Mazhar Müfit'in defteri çok işimize yarayacak' derdi.
Defteri getirdiğimi görünce, sigarasını birkaç nefes üst üste çektikten sonra, 'Amma bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu...' dedi.
Süreyya da ben de ‘buna emin olabilirsin Paşam’ dedik.
'Hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır'
Paşa sonra, ‘öyleyse tarih koy’ dedi, koydum. 7-8 Temmuz 1919, sabaha karşı. Tarihi sayfanın üzerine attığımı görünce, ‘pekâlâ, yaz’ diyerek devam etti:
'Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sualiniz sebebiyle söylemiştim. Bu bir…
İki: Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken işlem yapılacaktır.
Üç: Tesettür kalkacaktır.
Dört: Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.’
Bu anda gayri ihtiyari kalem elimden düştü. Yüzüne baktım, o da benim yüzüme baktı. Bu, gözlerin, bir takılışta birbirine çok şey anlatan konuşuşuydu.
Paşa ile zaman zaman senli benli konuşmaktan çekinmezdim. ‘Neden durakladın’ diye sorunca, ‘Darılma ama Paşam sizin de hâyâlperest taraflarınız var’ dedim, gülerek.
'Bunu zaman tayin eder'
'Bunu zaman tayin eder’ dedi, ‘sen yaz’ dedi. Yazmaya devam ettim:
"Beş: Latin harfleri kabul edilecek.'
'Paşam kâfi, kâfi...’ dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile ‘Cumhuriyet ilanını başaralım da, üst tarafı yeter’ diyerek, defterimi kapattım ve koltuğumun altına sıkıştırdım.
İnanmayan bir tavır ile ‘Paşam sabah oldu, siz oturmaya devam edecekseniz hoşçakalın’ diyerek yanından ayrıldım.
Hakikaten gün ağarmıştı. Süreyya da benimle birlikte odadan çıktı.’
'Hayalperest olduğumu söylemişti'
Aradan geçen zamada Erzurum ve Sivas Kongreleri yapılır, Büyük Millet Meclisi toplanır, Kurtuluş Savaşı kazanılır ve Cumhuriyet ilan edilir.
Ancak, Mustafa Kemal, Erzurum'da 7-8 Temmuz'da söylediklerini unutmaz. Mazhar Müfit şöyle anılarında şöyle yazır:
"Fakat, burada ve bu anda hadiselerin beni nasıl tekzip ve Mustafa Kemal'i teyit ettiğini, daha doğrusu Mustafa Kemal'in beni nasıl bir cümle ile hapt ve mahcup ettiği itiraf etmeliyim.
Çankaya'da bir akşam yemeklerinde birkaç defa, 'Bu Mazhar Müfit yok mu, kendisine Erzurum'da tesettür kalkacak, şapka giyilecek, Latin hurufu kabul edilecek dediğim ve bunları not etmesini söylediğim zaman defterini koltuğunun altına almış ve bana hayalperest olduğumu söylemişti' demekle kalmadı bir gün mühim bir de ders verdi:
'Kaçıncı maddedeyiz'
Şapka inkılabını ilan etmiş olarak Kastamonu'dan dönüyordu. Ankara'ya avdet ettiği otomobille eski Meclis binası önünden geçiyor, ben de kapı önünde bulunuyordum. Manzarayı görünce inanamadım. Kendisinin ve yanında oturan Diyanet İşleri Reisi'nin başında birer şapka vardı. Kendisi neyse ne? Fakat kendisini karşılamaya gelenler arasında bulunan Diyanet İşleri Reisi'ne de şapka giydirmişti.
Ben hayretle bu manzarayı seyrederken, otomobili durdurttu, beni yanına çağırdı ve birden 'Azizim Mazhar Müfit Bey, kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?' deyiverdi.
Bu bir latifeydi, fakat mahçup ede bir latife. Ve hakikaten bu büyük adam geceleri gündüzlere katarak düşünmeyi, milli bünyenin tahammülün bilmiş, her şeyin zamanını hesaplamış ve zaman iradesine ram eylemişti.
Benim o gün hayal ve masal diye karşılayarak not ettiğim her madde, zamanla birer hakikat abidesi olarak karşımda bütün endamı ile boy gösteriyordu."