Samsun'dan başlayan ''yürüyüş'' kimi zaman bin yıl gibi gelen günlerin ardından, 1.210 gün sonra İzmir'e ulaşır. Yeni yürüyüşler başlar ardından. (Foto: Süfyan Kızılarslan)

Tarih 29 Nisan 1919. Harbiye Nazırı Şakir Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’yı davet ederek “Türklerin Rumlara yaptığı baskıyı yerinde incelemek ve önlemek üzere Karadeniz bölgesine müfettiş olarak gönderilmesinin'' kararlaştırıldığını bildirir.

Mustafa Kemal Paşa, 30 Nisan 1919’da, merkezi Sivas’ta olması gereken fakat kaldırıldığı için karargahı bile bulunmayan 9. Ordu’ya “kıtalar müfettişi” olarak atanır. Askeri ve siyasi idarede istediği kadar geniş yetkileri kapsayan, daha sonra Bakanlar Kurulu oluruna bağlanacak olan bir “Yetki Talimatı” 6 Mayıs 1919 tarihli tezkere ile kendisine tebliğ edilir. Dahiliye Nezaretinden (İçişleri Bakanlığı), gerektiğinde harcanmak üzere 1.000 lira ödenek verilir. Bandırma vapuru ile önce Samsun’a, oradan da Sivas’a gidilmesi öngörülmektedir.

Bandırma vapuru, Kız Kulesi açıklarında aranmasının ardından düşman zırhlıları arasından geçerek İstanbul’u terk ederken, Mustafa Kemal Paşa, arkadaşlarına şunları söyler:  “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde... Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz, Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ideali ve imanı götürüyoruz.” 

''Şayet tehlike görürseniz''

O gece, Bandırma vapurunun Kaptanı İsmail Hakkı (Durusu) Bey’e de şu talimatı verir: “Düşman devletlerinin herhangi bir vasıtasının gadrine uğramamak için sahile yakın bir nota tutunuz. Şayet kesin tehlike görürseniz gemiyi karaya, en yakın sahile oturtunuz.”

Bu talimatın gerekçesi, Nutuk’ta, Amasya Genelgesi’ne ilişkin bilgi verdiği bölümde şöyle anlatılır: 

“İstanbul’u terk etmek üzere, evimden otomobile bineceğim sırada Rauf (Orbay) yanıma gelmişti. Bineceğim vapurun izleneceğini ve İstanbul’dayken tutuklamadıklarına göre, belki de Karadeniz’de batırılacağımı güvenilir bir kaynaktan işitmiş, onu haber verdi. Ben İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa batıp boğulmayı tercih ettim ve hareket ettim.” 

İzmir'in işgali

O yolculukta yer alan Kuvvayı Milliyecilerden Hüsrev Gerede, günlüğünde şöyle yazar: 

(16 Mayıs 1919-Cuma)  “Saat 4.30’da Bandırma vapuru ile hareket ettik. Vapurda Sivas’taki 3. Kolordu Komutanlığı’na atanan Albay Refet (Bele), Yarbay Mitralyöz Arif, Topçu Binbaşı Kemal (Doğan), Doktor Binbaşı Refik (Saydam), Doktor Albay İbrahim Tali (Öngören), Kurmay Albay Kazım (Dirik), Yüzbaşı Mümtaz ve karargaha mensup öbür subaylar vardı. Hareketimizden dört saat sonra Boğaz’dan çıktık. Karadeniz’in ölü dalgaları ufak vapuru sallamaya başladı. … Deniz gittikçe azıttı, ufacık vapur çalkalanıp duruyor. Binbaşı Kemal ile güvertede oturduk. Fakat soğuktan gece yarısı aşağı inmek zorunda kaldık. Hepimiz yataklara serildik.”

(17 Mayıs 1919) “Hava kötü. Hep yataklardayız. Mitralyöz Arif, Dr. Refik, Topçu Kemal bir kamaradayız. Kamaramız vahşi hayvan kafesine benziyor. Ara sıra başımızı kaldırıp birkaç kelime konuşuyoruz. 9.30 sıralarında İnebolu’ya yanaştık. Fakat 17-18 Mayıs gecesini fena geçirdik. 18 Mayıs öğleüstü Sinop Limanı’na girdik. Çok şükür sallantı kesildi. Yataklardan fırladık. Tıraş olduk, yıkandık, güvertede hava aldık, güneşlendik. Dr. Refik’in nane suyu aklımızı başımıza getirdi. 

Saat 3’te vapurda bizimle gelip karaya çıkan Liva Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey, Sinop’tan bize İzmir’in işgaliyle ilgili yazılı bilgi getirdi. 13 Mayıs’tan beri İzmir’in işgal olunacağına dair belirtiler görülmeye başlamış. Reddi İlhak canlanmış, 15 Mayıs’ta işgal başlamış. Kabine istifa etmiş. İzmir’in işgali ile ilgili pek de açık olmayan haberler bizi çok üzdü.”

Boş otelde konaklama

19 Mayıs 1919 (Pazartesi) sabahı saat 6’da güzel bir havada Samsun’a ulaşırlar. Canik Livası (Sancağı) yöneticilerinden Osman (Atlı) Bey, anılarında heyetin konaklayacağı yerin belirlenmesini şöyle anlatır: 

“Ben o zaman Samsun Muhasebe-i Hususiye Müdürü idim. Bir akşam Mutasarrıf Ethem Bey beni evine çağırttı. ‘İstanbul’dan bir Paşa başkanlığında bir teftiş kurulu hareket etmiş. On sekizinde burada olacaklarmış. Birkaç gün kalacağı için kendisine ve maiyetine bir yer hazırlayalım. Bunu İstanbul’dan İçişleri Bakanlığı bize bildirdi. Zaman da malum… Kimseden fedakârlık istemeyeceğimize göre meseleyi aramızda halletmeliyiz. Umudum sizde. Yarın sabahtan itibaren bu işle meşgul olunuz’ dedi. 

Gece bir hayli düşündüm. Hemen aklıma evimin yanında bulunan boş durumdaki Mantika Palas Oteli geldi. Ertesi sabah binanın sahibiyle anlaşıp oteli açtırdım. Askerî hastaneden karyola, evden ve komşulardan yatak ve yorgan getirttim. Daireden masa, sandalye, yazı takımı gibi eşyayı da getirterek odaları, salonu, mutfağı donattık.” 

Telgraf telleri işlemeye başlıyor

Samsun'a ulaşan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım (Karabekir) Paşa’ya gönderdiği telgrafta ülkenin genel durumunun çok tehlikeli bir hal aldığını, bundan büyük üzüntü duyduğunu, ülkeye ve ulusa karşı borçlu oldukları görevi birlikte yapabilecekleri kanısında olduğunu ifade eder. Kendisiyle buluşmak istediğini, ancak çok kötü olan asayiş durumuyla ilgilenmek için birkaç gün Samsun’da kalacağını kaydeder.

Mustafa Kemal Paşa, 20 Mayıs’ta Sadrazam’a gönderdiği telgrafta, İzmir’in işgalinin Türk Milleti tarafından “şiddetle ret ve protesto edildiğini, bu işgali millete kimsenin kabul ettiremeyeceğini, ancak hükûmetin gerekli girişimlerde bulunacağı inancıyla sakinliğini koruyabildiğini” bildirir. 

21 Mayıs’ta, İstanbul’a gönderdiği telgrafta, Samsun’da İngiliz askerleri gördüğünü, Sivas’a da asker gönderileceğini duyduğunu ifade eder. İngilizlerin her istedikleri yere asker göndermeleri hâlinde asayişi sağlamakta zorlanacağını, bunun hükûmet tarafından önlenmesi gerektiği belirtir. 

Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım (Karabekir) Paşa’ya gönderdiği telgrafta ise ülkenin genel durumunun çok tehlikeli bir hâl aldığını, bundan büyük üzüntü duyduğunu, ülkeye ve ulusa karşı borçlu oldukları görevi birlikte yapabilecekleri kanısında olduğunu ifade eder. Kendisiyle buluşmak istediğini, ancak çok kötü olan asayiş durumuyla ilgilenmek için birkaç gün Samsun’da kalacağını belirtir.

Samsun'da işlemeye başlayan telgraf telleri Kurtuluş Savaşı boyunca durmaz. 

İngiliz subayın raporu

Mustafa Kemal, 22 Mayıs’ta Sadrazamlığa gönderdiği şifreli raporlarda, Samsun bölgesinde 40 kadar Rum çetesi bulunduğunu, bunların Rum Metropoliti Yervantos tarafından yönlendirildiğini bildirir. Raporda, bu kişinin, Hristiyanlara saldırılar olduğu yönünde sahte raporlar düzenleyip Fransız temsilcilerine gönderdiğini, hükûmetçe korunamayan Müslümanların da 13 çete ile kendilerini savunmaya çalıştığını belirtilir. 

Samsun’da bulunan İngiliz temsilcisinin bir yabancı devlet himayesinden söz ettiğini ve bunun asla kabul edilemeyeceğini kesin bir dille söylediğini anlatan Mustafa Kemal Paşa, milletin hükûmete itaat içinde bulunduğunu da kaydeder.

Sözü edilen temsilci İngiliz Yüzbaşı L. H. Hurst idi. Mustafa Kemal Paşa’nın amacını anlamak için ziyaret eder. Hurst, görüşmeyi İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Arthur G. Calthorpe’a bildirir. Hurst, 21 Mayıs 1919 tarihli raporunda, “Kemal Paşa 19 Mayıs’ta buraya geldi, sükuneti muhafaza etmek maksadıyla içeriye doğru teftiş gezisine gidecektir'' bilgisini aktarır.  

Mustafa Kemal Paşa, 25 Mayıs 1919 Pazar sabahı, ordunun artık kullanmadığı metrukatı hurda bir otomobille ve maiyeti de diğer iki otomobille Ordu Müfettişlik Karargahı’na 18 kişilik heyetle Havza’ya doğru yola çıkar. 

Mahmur Dağı’ndan Susuz Hanlar’a kadar olan mıntıka Rum Pontus çetelerinin en çok baskın yaptıkları yerlerdir. Rum Pontus çetelerinin baskınına karşı kafilenin güvenliğini Kavak’ın Karlı köyünden Canbulatoğlu Ekrem Bey’in (Çerkez Ekrem) adamları sağlar. 

Kavak yakınlarında (Kulupınar) otomobilin yine arızalanması üzerine, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler yürüyerek yola devam ederler. Kaledoruğu’ndan indiklerinde hamamın önünde karşılaştıkları Bekçi Mehmet Çavuş onları Kavak’ın önde gelenlerinden Hacı Yusuf (Akal) Ağa’nın evine götürür. Yolda Rum çetelerinin yarattığı ciddi güvenlik sorunu vardır. Canbulatoğlu Ekrem, “İki yüz atlıyla emrinizdeyim” diyerek Havza’ya kadar heyetin güvenliğini sağlamayı üstlenir. 

Yürüyelim arkadaşlar 

Mustafa Kemal ve arkadaşları, Kavak’tan hareketle Karadağ’ı aşarak yola devam ederler. Havza’nın Karageçmiş köyü yakınlarında otomobil yine arızalanır ve köye kadar yürümek kaçınılmaz olur. Sıcaktır, heyettekileri moralleri bozulmak üzeredir. Mustafa Kemal Paşa, düşer öne, yola koyulur ve başlar marş söylemeye:

“Dağ başını duman almış,

Gümüş dere durmaz akar. 

Güneş ufaktan şimdi doğar. 

Yürüyelim arkadaşlar.''

Onun bu kararlılığını gören heyettekiler de başlar marşa eşlik etmeye ve peşine takılır. 

''Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız''

Ufuktan doğacak güneş ilk izlerini Havza’da gösterir. Heyettekilerin konakladığı Mesudiye Otel’ine gelen Havzalılara şöyle seslenir Mustafa Kemal Paşa:

“Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız; çalışacağız, memleketi kurtaracağız. Bizi öldürmek değil, canlı canlı mezara atmak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir, zaten başka türlü de dönüş imkanı yoktur.” 

''Milli heyetin varlığı zorunludur'' 

Sonra Amasya'da devam eder güneş karanlıkta iz bırakmaya. Amasya Genelgesi olarak tarihe geçecek bildiri, Nutuk'ta şöyle anlatılır:

''21-22 Haziran 1919 gecesi Amasya’da yazdırdığım genelgenin temel noktaları şunlardı:

-Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. 

-İstanbul hükûmeti üstlendiği sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gibi göstermektedir. 

-Milletin bağımsızlığını yine milletin karar ve kararlılığı kurtaracaktır. 

-Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle dünyaya duyurmak için, her türlü etki ve denetimden uzak bir millî heyetin varlığı zorunludur. 

-Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas’ta millî bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır.''

Kızılca gün alayı 

Ardından Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi... Ankara'ya doğru giden yolda otomobiller hep bozulur, hep yürümek zorunda kalırlar. 

Heyettekiler, Samsun'a ayak bastıktan  223 gün sonra Ankara'ya ulaşırlar. ''Kızılca gün alayı'' karşılar Dikmen sırtlarında onları.  “Kızılca günlerde, milli felaket günlerinde, bir beyliğin ve bir devletin yıkılışı sıralarında, halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için” kurar ''kızılca gün alayını''.  Dağ başını duman aldığında ''yürüyelim arkadaşlar'' deyip öne atılanlar için kurulur Seğmenlerin ''kızılca gün alayı.''

Samsun'dan Anadolu'ya ilk adımın atıldığından 341 gün sonra yeni devletin ilk adımı atılır. TBMM'dir artık Anadolu'da söz sahibi olan. Artık gün ağarmaya yüz tutmuştur. 

Kurtarmak isteyenler Karadeniz'den Anadolu'ya ayak basarken, yok etmek isteyenler İzmir'den girmiştir Anadolu'ya. Samsun'dan başlayan ''yürüyüş'' kimi zaman bin yıl gibi gelen günlerin ardından, 1.210 gün sonra İzmir'e ulaşır. 

İzmir'den Samsun'a kadar her yer tutsak etmek isteyenler 1.214 gün sonra ''Geldikleri gibi giderler.''

İzmir'in dağlarında çiçekler açmıştır artık. Güneş ufuktan doğmuştur. Yeni bir yürüyüşlere başlama zamanıdır şimdi. Cumhuriyet kurulur, kalkınma hamleleri başlar. ''Hedef muasır medeniyetlerin üstüne çıkmak''tır.  ''Yurtta ve cihanda barıştır'' hedef. 

Samsun'da başlayan yürüyüşün üstünden 37 bin 380 gün geçmiş olsa da... Herkes bilir ki daha iyiye doğru yürüyüş hiç bitmez.