KONULAR
Sivas Kongresi: 'Kurtuluşa götüren iyi bir işaret'
Büyük Millet Meclisi'nin bir tür "ön çalışması" niteliğini taşıyan Sivas Kongresi, bundan 105 yıl önce, 4 Eylül 1919 Perşembe günü saat ikide toplandı.
Mustafa Kemal, açılış konuşmasında, ‘’Milli Meclisi henüz toplanmamış olduğu bu sırada baskı altına alınmış ve bağımsızlığını kaybetmiş olan hükümet merkezinin kendi başına kanunsuz bir kararı veyahut milli emellere aykırı bazı dış tekliflere boyun eğme gibi olup-bittilerin ihtimaline karşı Erzurum ve Sivas Kongrelerinin milli ruhu temsilen ve birbirini izleyerek toplanması, şüphesiz ki, kurtuluşa götüren iyi bir işarettir’’ der.
Kongre gündemi başkanlık divanı seçimi, Erzurum Kongresi kararlarının ele alınması, önerilerin ele alınması şeklindedir. Ancak, Erzurum'da olduğu gibi burada da başkanlık seçimi tartışması yaşanır. Mustafa Kemal Paşa başkanlığa, ikinci başkanlığa da Bekir Sami Bey ve İsmail Fazıl Paşa seçilir. Fakat Bekir Sami Bey’in çekilmesiyle Rauf Bey bu görevi üstlenir.
Hüsrev Gerede, Sivas Kongresi’ndeki havayı anlatırken, ‘’Kongre canla başla çalışıyor. Tüm delegelerin ortak düşünceleri hükümeti düşürmek, ulusal direniş düşmanlarına karşı eylemde bulunmak’’ ifadesini kullanır.
Kurallara önce kendisi uyar
Sivas’a gelerek kongreye katılan eski Washington Büyükelçisi Ahmet Rüstem’in tavrında da bu durum kendini gösterir. Mustafa Kemal Paşa’nın her şeyin tüzük hükümlerine göre yapılmasında ısrarcı olması üzerine, Ahmet Rüstem, ‘’Paşa, unutmayınız ki, burada Cemiyetler Kanunu’na göre teşekkül etmiş bir heyet değiliz. Bizim ihtilal heyeti olmaktan başka hüviyetimiz yoktur’’ der. Mustafa Kemal’in karşılığı ‘’Hayır beyfendi, ben öyle bir şey yapamam’’ olur.
Kayseri delegesi Ahmet Hilmi Bey ise ‘’Sivas’a vardığımızda çevreye hakim olan ihtilal havası idi’’ sözü durumu daha iyi anlatır. Koyu bir ittihatçı olarak tanınan Kara Vasıf’ın da ‘’kuralların fazla önemsenmemesi’’ yönündeki sözleri üzerine, Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği cevap hedefi net bir şekilde ortaya koyar:
‘’Bizim aramızda ne Babıali baskınına, ne Yıldız yağmasına ve ne de herhangi bir maceraya yer verecek kimse vardır. Müdafayı Hukuk Teşkilatı’nın hedefi öncelikle ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak, sonra da bağımsız ve özgür bir milletin layık olduğu devleti kurmaktır.’’
Manda meselesi
Sivas’taki ana tartışma konularından biri yine ‘’manda meselesi’’ olur.
Özellikle İstanbul’dan gelen delegeler arasında İngiliz mandası, Amerikan mandasını savunucuları vardı. ABD’lilerin de Anadolu’daki gelişmeleri yakından izledikleri, ülkedeki Ermeni grupların da yönlendirmesiyle bu konuya yakın ilgi gösterdikleri anlaşılmaktadır. Chicago Daily News gazetesinin muhabiri Louis Edgar Browne, Sivas’a gelerek iki hafta kentte kalır, kongre çalışmaların izler.
Mustafa Kemal, Nutuk’ta, ‘’İstanbul’dan gelen bazı kişiler Amerikalı Mister Browne adında bir de gazeteciyi Sivas’a getirmişlerdi’’ demektedir.
"Millet iradesi her türlü gücün üstünde"
Sivas Kongresi çalışmalarını 11 Eylül 1919 tarihinde tamamlar. Kongre sonunda yayımlanan bildiride özetle şu ifadelere yer verilir:
‘’Milletimizin tamamınca bilinen iç ve dış tehlikelerin ortaya çıkardığı millî uyanış sonucunda toplanan kongremiz aşağıdaki kararları almıştır:
1- Osmanlı ülkesinde yaşayan Müslüman halk ırki ve toplumsal ayrılmalarıyla bir bütün olarak öz kardeştirler.
2- Bağımsızlık ve birliğin sağlanması, hilafet ve saltanatın korunması için Kuvvayı Milliye etkin ve milli irade egemen kılınacaktır.
3- Vatanın herhangi bir parçasına yönelik müdahaleye karşı topluca bir savunma ilkesi benimsenmiştir.
4- Müslüman olmayan halka siyasi egemenlik ve toplumsal dengeyi bozacak ayrıcalıklar verilmesi kabul edilemez.
5- Osmanlı Hükümeti, dışarıdan gelecek bir baskı karşısında çalışamaz duruma gelirse, vatan topraklarının korunması için her türlü önlemler alınacaktır
6- Toprak bütünlüğümüzü parçalamaya yönelik her türlü girişim, düşünce ve anlaşmalar yok hükmündedir.
7- Devlet ve milletin bağımsızlığına saygı duyulması kaydıyla diğer devletlerle siyasi, sosyal ve ekonomik ilişkiler kurulabilir.
8- Millet iradesi her türlü gücün üstündedir.
9- Aynı amaç ve hedefe hizmet eden milli oluşumların ‘’Anadolu ve Rumeli Müdafayı Hukuk Cemiyeti” adı altında birleşmesine karar verilmiştir. Müslüman vatandaşlarımız bu cemiyetin doğal üyesidir.
10- Sivas Kongresi tarafından seçilen Heyeti Temsiliye bu cemiyetin yürütme organıdır.’’
Bu süreçte, Anadolu’da işgale karşı direniş örgütlenmeleri sürerken, işgalcilerin bazı gruplar üzerindeki kendilerinin güdümünde bağımsız devlet oluşturma çalışmaları da artmaktadır. İşgalci güçlerin Erzurum ve Sivas’taki girişimlerden duydukları rahatsızlık da gönderilen raporlardan anlaşılmaktadır.
Anadolu'dan çekilmek ya da savaş
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği görevinde bulunan Amiral J. De Robeck, Dışişleri Bakanı Curzon’a gönderdiği 17 Eylül 1919 tarihli raporda ‘’Erzurum’da başlayan hareketin giderek yayıldığı ve bunun bağımsız bir cumhuriyete doğru hızla gittiğini, bir barış anlaşması imzalansa bile bunun güç kullanmadan milliyetçilere kabul ettirilemeyeceğini, Yunan ve İtalyan güçlerinin Anadolu’da kaldığı sürece çatışmaların devam etmesinin kaçınılmaz olduğunu, bu güçlerin Anadolu’dan çekilmesi ya da yeniden savaşa başlamak dışında bir seçenek olmadığını’’ bildirmektedir.
Doğuda bazı toprakların Ermenilere verilmesi, Güneyde bir Kürt devleti kurulması, Karadeniz bölgesindeki Rumların bir devlet kurması gibi ülkeyi parçalama faaliyetleri de hızla devam etmektedir. Bütün bunların yanında İstanbul hükümetinin kontrol ettiği vilayetlerde işgalcilere karşı değil de bağımsızlık mücadelesi verenlere karşı saldırılar vardır. Çeteler de işin bir başka boyutudur. O günlerde, ABD’den gelen bir heyet Kafkasya’da inceleler yapmaktadır. General James G. Harbord başkanlığında, sivil ve askeri on beş kişiden oluşan heyetin geliş amacı Ermeniler konusunda araştırma yapmak ve Senato’ya rapor vermektir.
Harbord, Sivas’a da uğrayarak 22 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarıyla görüşür. Amerikan generale milli mücadelenin amacı ve hedefleri, Kuvvayı Milliye’nin ortaya çıkış nedenleri, Hristiyan unsurlara bakış gibi birçok konuda ayrıntılı bir şekilde konuşurlar.
"Millet yaşadıkça başarısızlık sözkonusu olamaz"
Atatürk, Nutuk’ta bu görüşmeyle ilgili şunları yazar:
‘’Generalin bazı garip sorularıya da karşılaştım. Örneğin; ‘Millet, akla gelebilecek her türlü hareket ve fedakarlıkta bulunduktan sonra başarılı olamazsa ne yapacaksın?’ Verdiğim cevapta demiştim ki, ‘Bir millet varlığı ve bağımsızlığı için düşünülebilen girişimleri ve fedakarlıkları yaptıktan sonra başarılı olur. Ya başarılı olmazsa demek o milletin ölmüş olduğuna karar vermek demektir. Dolayısıyla, millet yaşadıkça ve özveriyle girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık sözkonusu olamaz.’’
İstanbul ile diyalog sonuçsuz kalıyor
2 Ekim’de Talat Paşa hükümeti istifa eder ve Ali Rıza Paşa yeni hükümeti kurmakla görevlendirilir. Mustafa Kemal, bir gün sonra, Sadrazam Ali Rıza Paşa’ya gönderdiği telgrafta, “...Yeni kabine, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde belirlenip duyurulan amaçlara saygı gösterdiği takdirde Kuvayı Milliye ona yardımcı olacaktır’’ der. Bu amaçlar hakkında bilgi isteyen Sadrazam’a Sivas Kongresi kararları ve tüzüğü gönderilir. Gelen imzasız karşılık, ‘’birçok görüşe katıldıkları’’ yönündedir, bu Sivas’ta ‘’Kuvayı Milliye’ye resmi olarak tanımak istemedikleri’’ şeklinde yorumlanır.
Harbiye Nazırı Cemal Paşa’nın, kabine adına Mustafa Kemal’e gönderdiği telgrafta, ‘’Kabine, sizinle aynı fikirdedir ve milli iradenin egemenliğini kabul eder’’ demektedir. Bu süreç, Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının 10 Ekim günü Amasya’da görüşmesine kadar gider.
Paris’teki barış konferansına gidecek heyette yer alacak kişiler, Meclisi Mebusan’ın toplanacağı yer, bazı yöneticilerin değiştirilmesi gibi konularda protokol imzalanır. Fakat sonraki süreçte bunlar hükümet tarafında kabul görmez.
Bir Fransız heyetinin Sivas’a gelerek görüşmesi herhangi bir uzlaşı getirmez, zira Fransızlar Antep’i de içine alan bölge ve Suriye’den çıkmak niyetinde değildiler.
Ekonomi de işgal altında
Meclisi Mebusan yer almak isteyen grupların çalışmaları da sürmektedir. Heyeti Temsiliye içinde de bu Meclis’te güçlü bir grupla yer alıp almamak konusu tartışılmaktadır. Erzurumlular, Mustafa Kemal’li Meclisi Mebusan’a aday gösterirler. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar da işgale uğramış gibidir.
Hüsrev Gerede, anılarında ekonomik durumu şöyle anlatır:
‘’Devletin parasal varlığı 40 milyon, harcamaları 70 milyon. Her yıl 30 milyon açık var. Bugünkü hükümet dışarıya hiç para göndermiyor. Elindeki avcındakini İstanbul’a harcıyor. Vilayetler her ay 50 bin lira almazlarsa yönetilmeleri güç. Tek gelir aşar. Onun da birinci ve ikinci taksitleri Düyunu Umumiye’ye veriliyor. Marttaki üçüncü taksitleri ile Ağnam rüsumu (hayvan vergisi) var. Bu yüzden önce hazineye para girmesi mümkün değil.
Duyunu Umumiye’ye ödenen para yıllık 15 milyon lira tutuyor. Ziraat bankalarında, vilayetlerde 15-20 bin liradan fazla para bulunmaz. Hükümet ödünç almak için Amerika’ya başvurabilir. Fakat kesin bir sonuç beklenmemektedir. İç borçlanma da ancak bağış biçiminde, adeta zoraki bir borçlanma yoluyla mümkündür. 6000 kişilik bir kolordu yıllık 100 bin lira istiyor. Yiyecek halktan sağlanırsa 50 bin liraya inebilir. Vilayetlerin maaşları 200 bin lira tutar.
Erlerin memleketlerine gönderilmeleri yoluyla her yörenin güvenliğini kendilerine terk etmek, derebeylerin ortaya çıkmasına ve karışıklığa neden olacağından bu tutum akla uygun olmaz. Sonuçta halktan vergi toplanır. Fakat hükümetle anlaşmazlık çıkarsa, o zaman halk bu vergi karşısında -durumu kavrayamadığı için- ulusal örgüte düşman kesilir. İtilaf devletlerinin barışı uzatmaları bizim için korkunç bir durum yaratacaktır: Ekonomik bunalım.’’
Sivas’a ulaşan raporlardan ‘’yeni kabinenin güçsüz ve beceriksiz’’ olduğu kanısı oluşmaktadır. Hüsrev Gerede, '’Kabinenin Amerika’ya bir heyet göndermek isteyişi, ödünç para alma girişimleri Amerika’ya olan eğilimlerini gösteriyor’’ diye yazar.
İngiliz askerleri Eskişehir’de halka, memurlara saldırmakta; Fransız askerleri Ulukışla-Ereğli bölgelerinde işgal ön hazırlığı yapmaktadır. Fransa’nın Suriye Yüksek Komiseri Picaut, Sivas’a gelir ve görüşmeler yapar. Ancak somut bir sonuç çıkmaz.
Meclisi Mebusan’ın İstanbul’da toplanması artık kesinleşmiş gibidir, Heyeti Temsiliye üyeleri komutanlarla Sivas’ta toplanır. Mustafa Kemal’in sözleri durumu özetlemektedir:
“…Bu hükümet, yahut bir başkası, bizimle anlaşmaya yanaşmazsa bizim işimiz, teşkilâtımızı daha da güçlendirerek devam ettirmekten ibaret kalacaktır”
Meclisi Mebusan’a seçilenlerin önce Eskişehir’den bir araya gelmesi, oradan trenle İstanbul’a gitmeleri öngörülür. Heyeti Temsiliye üyeleri de Ankara’ya gidecektir. Anadolu’da kar yolları kapatmaya başlamıştır. İç ve dış düşmanların engelleyemediği bu insanları kar da engelleyemeyecektir.
Karakışta, üstü açık arabayla Ankara yolunda
10-11 Aralık 1919 Sivas’tan Ankara’ya hareket için hazırlık yapılmaktadır. Ellerinde üç adet eski otomobil vardır, ancak benzin alacak para yoktur. Para olsa bile benzin bulmak kolay iş değildir.
Osmanlı Bankası’ndan kişisel senetle kredi almak dışında çıkış yolu bulunmaz. Geri ödemenin de ortaklaşa yapılması konusunda anlaşırlar.
Benzin ve yedek lastikleri Amerikan okulundan sağlanır. Para teklif edilir, müdüre hanım kabul etmez. İstese de zaten para yoktur. Hediye olduğu kayıt altına alınır. Mazhar Müfit Kansu anlatıyor:
‘’……Bu suretle para işini hallettik. Yani aramızda hallettik. Bakalım direktör böyle bir imza ile para verecek mi? Banka usullerine muvafık mı? Her neyse bir tecrübe edecektik. Sıra otomobillere nakli… (Mustafa Kemal Paşa) Üç otomobil var amma ne haldeler? Bunları bir muayene ettirsek. Bizi Ankara’ya götürebilecek mi? Eşyalar, maiyet, emir erleri ve kalem heyeti tabi arabalarla gidecek. Şimdi kimler var? Rauf, misafirimiz Alfred Rüstem Bey, sen, Şeyh Fevzi Efendi, Hakkı Behiç, yaver Muzaffer ve Cevat Abbas, Bedri, katibi umumi Hüsrev Bey (Berlin sefiri), Doktor Refik (Saydam) ve saire. Hüsrev Bey’i nazım tayin edelim; otomobillere taksimi, yollarda hareket ve tevakkuf saatini, günde ne kadar mesafe katedeceğimizi, geceleri nerelerde kalabileceğimiz tetkik ve hesap etsin.’’
’’Ankara’ya hareket tarihi kararlaştırıldı. 18 Aralık Perşembe günü yola çıkılacak. Harekete üç gün kaldı. Osmanlı Bankası direktörü Mösyö Oskar bir türlü iyileşip bankaya gelmiyordu. Kendisine haber gönderdim… Çarşamba günü çıkacağı cevabını verdi. … Hareket günü sabah sekizde Binbaşı Bedri Bey’le bankaya gittik. Bitlis
eski Valisi imzasıyla bir senet tanzim edildi, Bedri Bey de tüccardan diye kefil oldu, bin lirayı aldık. Karargaha geldiğimizde dokuza beş-on dakika kalmış ve hareket etmek üzereydiler. Otomobillere bindik, en önde hareket müdürü Hüsrev Bey’le ben ve yüzbaşı Bedri ve Hakkı Beylerin bulunduğu otomobil, sonra Paşa’nın ve arkasından da heyetten bazı zevatın otomobilleri… Tam dokuzda, karargah olan mektebi sultaninin önünden haraket ettik. Tarih 18 Aralık 1919 perşembe sabahı saat dokuzdur. …
Hava çok soğuk, yerler karla mestur ve bir taraftan da kar yağmakta idi. Otomobiller açık olduğundan tabi kar içinde gidiyorduk. … Saatte yirmi, yirmibeş kilometre süratle yola devama başladık."
Zor koşullar sonraki yıllarda da yanıbaşlarındadır hep. Zor koşullara hep karşı dururlar.
Çünkü millet ayaktadır, başarmak için ayaktadır.
Ve başarırlar. Zira 'Ya başarılı olmazsa demek o milletin ölmüş olduğuna karar vermek demektir. Dolayısıyla, millet yaşadıkça ve özveriyle girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık sözkonusu olamaz.’’